Pis herifler yaaa
beni boşu boşuna oxford a getirdiler. Geçen hafta telefonda paul diye bir adamla görüştüm, esasen CAD/CAM yapan bi eleman IT ci degil. SharePoint 2010 kurma işi dedi (contract iş bu)
Şimdi bi geldim. yanında bi herif, sarı jan mişel. demez mi development olarak naptın ova ?
ben de telefonda pol'e dediydim, ben adminim, support kişisiyim, konfigurasyon adamıyım, troubleshoot ederim falan..
ahoooy paul zaten iptal oldu, ovacım valla kusura bakma ben de teknik bi eleman olmadıgımdan iyi analiz edememişim durumu ama bak oxfordu görmüş oldun.
Evet pezevenk aynen böyle dedi: OXFORDU GÖRMÜŞ OLDUN NICE CITY HUH?

ulan godoş , oxfordu görmeye geleydim sabahın 5inde kalkıp daha kuzgunlar boklarını didiklerken kahvaltı bile etmeden otobüse binip çalkalanır mıydım!! pezeveeeeeeeeeeeeeenk! oxford var ya o oxford.. çift şeridiyle sana girsin ! insan bari bi çay ısmarlar, öküzler ne içersin diye bile sormadılar 20 dakka boyunca... Koymuşlar önlerine benim CV kopyalarını, bakıp bakıp duruyolar.

Paul allah senin cezanı versin ama jan mişel seni de es geçmeyelim. Hıyarto önceden baksana, orda kod yazdım diye bişey yazıyo mu. göt. mal mal bakıp durdu cv'me. neyse bu da bir tecrübedir.
Beni Nuri alçolar yerine inek şabanlarla karşılaştıran kaderin bir bildigi vardır elbet.

Ben ilk işimi de tam 22 iş görüşmesi ve 8 aylık sürede bulmuştum. Tüm izmir bölgesini tavaf etmiştim. Sanırıım aynı şey burda da olacak. Çünkü her şeyden önce benim işi sevmem lazım. İşi sevmezsem ben istemem o işi, mutlu olamam ki.
Bakalım kader bizi nereye tıpa yapacak!!!!
Allah tepenizden baksın jan mişel ve cimri pol. zaten 1 tane kahve söylemiş onu da içmeden tutuyolardı. Head hunter'a para vermeye cimrilik eden adamlardan ne beklenir zaten. hıh! pisler.

tontişler bugün iş görüşmesi için Oxford a gidiyorum. Taaa anasının nikahındaki bir Holiday Inn otelinde kafede olacak görüşme. Tabi ki içimdeki adile naşit ya sütlü çayıma ilaç katarlarsa? demekten kendini alamıyor :D
Napsın jan mişel ve pol seni meröp! hahhahahah
bana şans dileyin. bu işi istiyorum. adamlara araba sürebiliyorum dedim ama daha arabalar hangi taraftan gidiyo trafik nerden akıyo onu bile bilmiyorum hadi hayırlısı!!!!!!!!

28 weeks later :  ehh.. 10 üzerinden 5 bilemedin 6.

The Joneses- Demi Moore hatrına 6 verdim gitti.

şimdi biraz ev özlemi çekiyorum şimdi.

biraz yalnızlık. biraz depresyon yine geri geliyor gibi.
içimdeki huzursuzluk yine beni kovalıyor gibi, hasta olma korkuları ve endişeleri şeklinde irili ufaklı arkamda duruyor sanırım.

iş aramak sinir bozucu, özellikle vize problemimden dolayı bu kadar çok kapının suratına kapandığını hesap edersek.

neyse bunların hepsini boşverelim, şu garip yumurtalık agrısı yine başladı, aslında yumurtalık olup olmadıgından da emin degilim ya. dün yine agrımaya başladı ve şu an dünya üzerinde en çok kafama taktığım şey bu. canım sıkılıyor blog.

3 senedir bu durumda olmayı istiyordum, buraya taşınmayı...hayatta en çok istediğimiz şeyi yaptık peki niye ben böyle huzursuz ve durgunum şimdi?
Sana usul usul bir itirafta bulunacağım, işten ayrılıp evde takıldığım şu 1 ayı çok özlüyorum. Annemler yukardaydı, naz yanımdaydı... Burda yalnızlık bana dokunmaya başladı sanırım.

İşin en kötü yanı da sürekli hasta mıyım, bacağım da ağrıyor bak şimdi, niye böyle oluyor, ciddi bişey mi var. falan diye düşünmek. GP kaydım henüz gelmedi, gelir gelmez yine soluğu doktorda alacağım da buranın doktorlarından da pek umudum yok! türkiyede olsam şimdiye çoktan ne olduğunu bulmuşlardı. :(

evimi özledim..
ama burada en az 1 sene kalmadan Türkiyeye dönmek yok.
Belki de günlerin boş boş geçmesinden kaynaklanıyor kim bilir. hani ben delice kitap okuyacaktım, deli gibi izleyemediğim dizileri izleyecektim? Gerçi eve henüz internet bağlanmaması da can sıkan bir durum ama olsun!

Öfff.. içim şişmiş.

Bir sorun da şu dolap küçücük hergün yemek yapıyorum dolapta yer olmadığından kelli. aman şu internet bir bağlansa da EBAY den tencereler saklama kapları falan alsam!

lan eve girdik hala yorgunum nasıl oluyor bu bana biri açıklasın! internet bağlatmak bile o kadar zor ki.
yok gerçekten bu memlekette her şey zor. Türkiyede yaşamak kolaymış cidden :)
demek ki her şeyin düzenli olmasının bedeli bir sürü policy ve rule a tabi tutulmak ve daha çok mücadeleymiş biz türkler bunu zor beceririz dostlar. misal Council Tax, tv licence (tv izlemek için senelik para ödüyorsunuz burda) türkiyede olsa bence insanlar ayaklanır.

çok yorgunum..
Naz gelecek onun vize evraklarına benden girecek belgeleri toparlamaya çalışıyorum Tenancy agreement vs..
Şu an gene ilahi mabedim STARBUCKSTAYIM. arkadaş oldum buranın çalışanlarıyla.

sizi evimizin fötöleri ile başbaşa bırakıyorum. mucks.

Sevgili kardeşlerim size daha önce sexual health center'a gittiğimi yazmıştım. işte o gidişte vajinadan sürüntü örneğinin yanı sıra bir de kan alalım mı HIV hepatit testi falan yapıyoruz dediler ben de ok dedim, beleş nasılsa diyerek kanı verdim.

Şimdi bu güzel insanların bir özelliği var, İngilteredeki sağlık sisteminin bir özeti diyebiliriz aslında buna, sonuçlarınızda sorun varsa sizi geri arıyorlar. sonuçlarınız temizse hiçbir haber gelmiyor. Zaten sağlık merkezlerinin her yanında nal gibi bu yazmakta.

"Bizden haber duymazsanız her şey yolunda demektir!" bunların sağlık sisteminde ana felsefe. Nitekim hemşireler de o gün beni uğurlarken altını çize çize, 2 haftaya kadar aramazsak sonuçların temizdir dediler.

Az evvel telefonum çaldı. "MErhaba ben X, health center'dan arıyorum" kısmıını duydum önce. Sonra HIV dedi. İşte o an gözümün önüne siyah perdeler mi indi diyeyim, cehennemde kazanda oturuyormuş gibi kıçıma bir alev mi fışkırdı diyeyim, yoksa üzerime örs düşmüş gibi paramparça mı oldum diyeyim? Size nasıl anlatayım kadının ağzından your hiv test diye duyduğum kelimelerin üzerimdeki etkisini?

Hayır zaten adamları tam anlamıyorum. Yani 8 kelimelik cümlenin 5 kelimesini anlayıp diğer üçünü de tahminleme yöntemi ile çıkarıyorum. Ben orda HIV lafını "bişey olmazsa aramayız" gerçeği ile birleştirip 2 dakika boyunca kadının dediklerini anlayamayacak kadar taş kesildim..

Neyse efendim 1 tüp kanım az gelmiş HIV testine kan kalmamış. Allah belanızı versin sizin, o tüpleri de bi tarafınıza sokun diyecektim ama anlamaz nasıl olsa. o 1 bucuk 2 dakikada benim ömrümden çaldığın yılları geri verebilir misin lan nurse jackie? dedim anlamadı.

I'll pass, bir adamdan başkasıyla tebelleş olduğumuz mu var dedim, kapattım. Vallahi bir daha da bunlara HIV testi için kan veren ne olsun. ödümü bokuma çıkardı ibneler. hayır bişey değil kocamdan başkasını gördüğüm yok bir de ne dediğini anlamasam bu sefer gidip adamı şişleyeceğim "ne boklar yedin sen" diye.

gerizekalılarrrrrrrr. madem yetmeyecek kan neden az alıyorsunuz. proaktif olun lan !! yediniz bitirdiniz bütün enerjimi daha sabahtan..

araba almaya çalışıyoruz. tabi şark kurnazıyız ya burda ucuz arabaları görünce höleyyy xDDD şekline geldik.
ta ki türk ehliyeti ile insurance yaptırmanın bedelini duyana kadar...
7500 pound verip 2008 model passat alıyor ve buna senede 2500 pound insurance ödüyorsunuz dostlar... reva mı ha?

ingilterede araba sahibi olmak ve araba kullanmak cidden zormuş. adamlar kaç kişinin süreceğinden, senede kaç mil gideceğinden tut, nereye park edeceğine kadar her türlü detayı ögrenip ona göre insurance fiyatı biçiyorlar.

ingiltere gençleri yaşamın sırrını hamile kalmakta bulmuşlar sanırım...

Bir cafede oturuyorum şu anda, az önce 80 li yaşlarda (belki doksanlar) olduklarını tahmin ettiğim, iki tane pamuk beyaz saçlı teyze, masalarından kalktılar, kapıdan çıkmak için basamaklara davrandılar; biri diğerinin elini tutuyor malum çok yavaş ve temkinli yürüyorlar. öyle yaşlılar ki! Ama süslüler, küpeleri, makyajları, broşları tam :) ellerinde de kendi halinde şık birer çanta.

Neyse, birinin basamaktan inerken ayağı hafif ve önemsizce kaydı; hemen yandaki masada oturmakta olan yine 90'lık diyebileceğimiz bıçkın delikanlı "uu are you allright?" diyerek muhabbete girdi.
Pamuk teyzeler genç kız gibi kırıttılar "oh .." la başlayan kelimeler eşliğinde.

Ne güzel bir şey, insanın 90 yaşında hala böyle en basit şekilde olsa dahi  flört edebilmesi, kendine bakması, en küçük andan alacağı zevkinin peşinden koşması. Hayatın bir saniyesini bile ziyan etmeme gayreti.

 Az önce çaylarını içip, kurabiyelerini yiyerek keyifli keyifli sohbet etmeleri mesela! Eve giderken bir demet çiçek alıyor olmaları!

bir de kendi anneanne - babaannelerimizi düşündüm, ben evlatlarımı yetiştirdim, unumu eledim, eleğimi astım; artık hayattan beklentim yok modunu.

Ne kadar farklı iki bakış açısı :)

Benim oğlum ölse vatan sağolsun demezdim.
20 kusür senedir bu ülkede 150 bin insan teröre kurban verildi.
Ordunun, hükümetlerin suçu değilse kimin suçu?

vatanın suçu değilse kimin suçu?

yaraydı
kaşındı
iltihaplandı
kangren oldu.

kesin atın artık.
ne olacaksa olsun, bir insan daha ölmesin yeter ki.

Özerklik mi istiyorlar? Verin. devlet olsunlar kendileri. Bu tarafa vize ile girsinler ama bir zahmet. isimleri kürdistan olacaksa tam olsun, tam bağımsızlık.

Özerklik adı altında yine bu memleketin kaynaklarından yararlanmak istiyorlarsa, çüş artık.
Türkiyenin sırtına kambur olmak için mi bu kadar tantana.

Hangimiz %100 türküz? Hangimizin soyunda kürt, ermeni, çeçen, kırgız, çerkez, bulgar, rum yok??
bu ülkedeki tek azınlık sizsiniz zaten sevgili kürtler.
bu memleketin hastanesini, okulunu, yolunu suyunu kullanırken sorun yok.

Yeter artık cidden, Kürdistan kurulsun ve türkiyeden ayrı olsun, tam bağımsız olsun: Kendi başınızın çaresine bakın: türkiye'nin size ihtiyacı yok, inanın.

Evet böyle..

Çevremde, Harry Potter okusa deli gibi beğenecek olan pek çok insan, sadece filmlerin allı pullu, popcorn pazarlama kampanyasından damlayan bayağılık yüzünden uzak duruyor bu seriden.

HP bu kadar ucuz bir şey değil esasen. Hayalgücünün özgürlüğü ile yazılmış insanı içine çekiveren bir hikaye. Yer yer derinliğine, yer yer komikliğine, ama hep zenginliğine hayret ederek okuduğunuz ve hiç bitmesin istediğiniz.

Yazarın bizzat kendisi eserini bir pazarlama başarısı haline getirdi, bize söz söylemek düşmez elbette ama ben içimdeki çocuğa da, yetişkine de harry potter'ı üç defa okuttum, üçünde de hayran kaldı: of anam, ben böyle bir şey hiç okumamıştım dedi...

Kitapları okumadan filmleri izleyenler için çok üzülüyorum inanın :(
Benim şu ana dek beğendiğim tek film D.H. Part 1 di ; özellikle Godric's Hollow sahnelerini çok başarılı buldum. Yeni (ve son) filmi de tabi ki izleyeceğim, ama sadece kitapları anmak için :)

ben bir karar verdim journal tutucam. evet evet hani şu içine her boku yapıştırdığımız, kalın mı kalın hale gelen resimli anı defteri gibi olanlardan.

sıkı durunn ben geliyorum <3 ( photo journalimle beraber)

ahanda google arama başlığı gibi oldu.

buradaki natural treatment dükkanlarının birine dalıp bilgi aldım. kızılcık - cranberry meyvesi idrar yollarının sağlığı açısından çok iyi gelen bir şeymiş. doğal katkısız kızılcık suyu aldım suyla karıştırıp içiyorum...

hayatımın ilk bilinçli naturel desteğini de böylece almış oldum <3

(blinçsizce yıllarca yogurt, sarmısak zeytinyagı yuvarladık, onlar da feci sağlıklıymış ama yemin ederim bilmeden yedim içtim..)

abi ben gene idrar yolları iltihabı olmuşum la.

suçu otellerin kullanmadan önce temizlememe ragmen genital bölgelerime ihanet etmiş tuvaletlerine atıyorum. 5 günde bir otel değiştirip doğru düzgün beslenmemek de cabası.

Ben en son 1 sene önce falan kabızdım herhalde. asla kabız olmam. ama burda sürekli kabızım. meyve de yiyorum, 2 litre su içiyorum tık yok. buranın yemekleri yaramadı bana!!!!

neyse bugün walk in center denen yere gittik. walk in center hastanenin acili gibi bişey ama tam da acil servis sayılmaz. kabarık kısa sarı saçlı güler yüzlü hemşire teyzem, "hoş geldin beş gittin şikayet nedir" deyince, "valla kukumançolarımda garip olaylar dönüyor teyzeciğim" dedim.

elime bir tüp verdi, işe buna ve bekle dedi.
ve ben kendi sidigimle bu denli iç içe geçmemiştim sanırım kısmet ingiltereyeymiş. resmen elimde tüple 2 saat 40 dakika doktor bekledim lan. zaten işeyip gelince mehmet beni dürtüp: estimated waiting times 2-3 hours yazan uyarıyı gösterdi. "yok lan, değildir baksana kim var ki burda" demeyecekmişim çünkü eşek gibi elimde sidiğimle bekledim. bu arada sayıp sövüyorum bir yandan "kardeşim insan bari şu sidigi alır da test eder, yuhhh!" diye. neyse sonra zebellah gibi zenci bir doktor geldi ense kalın. kel.

benim sıram gelince ben o doktora düşmez myim. korktum adamdan resmen be! ama neyse ki eleman pamuk şeker gibi bir adam çıktı. çiş tübüme bir küçük kagıt batırıp test etti. bu arada ben "lazım olur" diye bolca işemiştim allah ne verdiyse artık. adam gıdımcığını kullanacakmış bilsem... abanoz tenli dostum bana, "yuh lan, doldurmuşsun resmen nerden çıktı bu kadar sidik?" der gibi baktı sanki ama emin de değilim.

neyse gittim antibiyotik verdi onu aldım. ama daha bitmedi. bir de akıntı var onun için de başka bir yere gidicem bunlar o işleri yapmıyorlarmış. ona da 1 haftaya kadar git dedi abimiz. bugun yarın gider, görüşlerimi iletirim sizlere!!!

sidikli naciye milton keynes'ten bildirdi.

ben hayvanları çok seviyorum belki haddinden fazla. dün marley&me vardı tv'de, aman hadi iki izleyelim de kendimize gelelim, köpek şapşallığı görür eğleşiriz diyerek izledik.

efendim izlemez olaydım. ben şu "amerikan rüyası" sosu dökülerek ballandırılmış filmlerden biriyle daha karşılaşacağımı düşünmemiştim. Konu mu ne? Efendim bir köpek var : marley. çok sevimli ama çok yaramaz. evli bir çiftimiz(owen ve jennifer) köpeği alıyor ve güzel günler yaşanıyor ki buraya kadar her şey tamam.

Fakat marley yaşlanıp ölme kısmına gelince tazyikli bir duygu sömürüsü püskürtülüyor. insan kendini ağlarken buluyor! ağlarken kendine kızıyor... Allahın danaları, içine bir tane zenci koymadan film çekmişler. Gayet mutlu bir hayat, güzel bir ev, 3 çocuk, tam amerikan rüyasını yaşıyorlar. Ve sen bu adamın köpeği ölüyor diye üzülüp ağlıyorsun ulan!! dedim kendime. Keşke dünyada insanlar yalnızca mutlu bir ömür geçirmiş, yaşlı köpeklerin ölmesine üzülebilseler bir gün.

Bense daha doğurduğu çocuğu nasıl tutacağını bilmeyen minicik kızlara bakarak dünyanın filmlerde anlatıldığı gibi bir yer olmadığına çoktan inanmışım bile.

burada dikkatimi en çok çeken şeylerden biri şu. Nasılsın sorusuna cevaben hiç kimse bize ingilizce derslerinde öğretildiği gibi "im fine thanks you?" demiyor. Adamlar(en azından emlakçılar ve recruiterlar) how are you? sorusuna "not too bad not too bad thank you" diyorlar. ama bu not to bad böyle düşünceli ve uzatarak, gevrek gevrek, nazlı bir eda ile söyleniyor. ben akıl edememiştim ama mehmet düşündü sağolsun bizim "fena değilim" e karşılık geldiğini. sanırım adamlar için fine olmak ekstra bir durum. biz fena değilim deyince "niye? bişey mi oldu?" diye sorarız illa ki değil mi.
ama gelin görün ki karnı tok sırtı pek olmak ingilizleri i'm very well thank you yapmıyor...
gözlemlerim ve takıldıklarım devam edecek.

sonradan ilave: not too bad gibi bir kalıbı bile yanlış yazacak şahane ingilizcemi düzelttiği için magissa'ya teşekkürler :d

hastayım. daha dogrusu öyle bi hastalık degil, kadın hastalıgı gibin. akıntım ve sağ yumurtalıgımda agrılarım var. mens. döngümün sonlanmasını bekledim ama hala geçmedi. yarın ingilterede ilk kez hastaneye gidiyorum! hadi hayırlısı. ne kadar vesveseli, evhamlı biri olduğumu bilmezsiniz siz.. kurdukça kuruyor, kuduruyorum :(
ha tabi bir de yabancı memlekette hasta olmanın da verdiği moral bozuklugu var tabi canım..

omegle yeni çıktıgında bir amerikalı ile sohbet etmiştim. adam ülkemizin adının "Turkey" olduguna inanmamıştı. neyse kanıtlarla destekleyip ikna ettikten sonra da, neden isyan çıkarmıyorsunuz bence ayaklanın ülkenin adı değişsin demişti.

bilse bizim başımızdan neler neler geçiyor da isyan etmek yerine koyun gibi oturuyoruz.. varsın adımız hindi olsun ne skandallar gördük biz sesimiz çıkmadı <3

Kpss'de hile döner, internet filtrelenir, insanların çocukları öldürülür ve katiller cezasız kalır, her yıl terörden bir sürü gencecik fidan ölür ve TEROR asla çözülmez...ah ah..
Elin amerikalısı 20 senede terörden 100 kişi ölmüşse bile paranoyalara sürüklenir. Bizim 20 senede 100 bin insanımız ölür biz gayet rahat...

neyse daha da iç karartmayalım

yarınki KPSS de  hile-hurda olacak mı bunu bile bilemeden ter dökecek tüm arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Hakkınıza hayırlısı olsun panpişler.

Benim aklıma bazen böyle salak salak fikirler geliyor. Çizimim çok iyi değil ama madem boş zamanım var gidiyorum Starbucks abime, aklıma ne gelirse oturup çiziyorum :)
Hadi bakalım her güne bir çizim başlasın.

Yürümek istiyorum...
Canım hiç bu kadar yürümek istememişti!

Benimki kaç santim öğrendim: http://bit.ly/mrcHKa, seninki kaç santim?

bugün coventry'ye gidiyoruz çünkü milton keynes'de foo fighters konseri varmış bütün oteller dolu, dolu olmayanlar ise gecesi 300 pound falan...
coventry iğrenç bir yer diyor herkes, neyse en azından otele yakın ikea var orda takılırız hiç olmadı

dinleyin bence güzel bir şarkı

havalar burda bir soğuk, bir sıcak ama biz iyiyiz çok şükür. küçük tatlı şirin dede dolu Woburn Sands 'de kalıyoruz.

Tuttuğumuz ev malesef 20 temmuzda available olacak bu yüzden o zamana kadar buralarda takılacağız.

ben bugün regl oldum ve karnım çok ama çok ağrıyor. o kadar çok ki.. sabahtan beri yataktan bile çıkamadım..