Bill Beyimiz, Monica ile beraber olmadım, diyordu, bir nevi de dogruydu, çünkü aralarında cinsel ilişkinin "başka türlüsü" olmuş, sayesinde 7 den 70 e herkes, oral seks nedir, öğrenmişti, anneannem de, ilkokula giden kuzenim de. Neyse toplumumuza bu büyük kazanım ve ögretileri geçelim ve aldatan kadınla aldatılana yakından bakalım. Hayır tv de sürekli Hillary Clinton ve seçim kampanyasını görür görmez, insanın aklına tombik Monica geliyor, ne feci kilo almıştı değil mi skandal patladıktan sonra. Kadıncagız şişti de şişti, sonra zayıfladı ama sanıyorum.

Sonuçta monica hillary den iyidir gibime geliyor benim. Eh tamam Hillary aldatılan ve magdur kadın, ama size de o soguk ve böyle hırslı tavırları ile rahatsızlık vermiyor mu? Yapmacık gelmiyor mu? Mesela aldatılışına ragmen Bill Clinton dan ayrılmayışının sebebi tamamen "imaj kaygısı" olabilir mi? Ben böyle insanları sevmiyorum arkadaş. Üzüldüyse yıkıldıysa bile bunu belli etmeyen, hiçbir şey yokmuş gibi ve çok mutluymuş gibi davranan insanları yani. Bence Hillary Clinton da tamamen böyle davrandı ve hepsini politik olmak adına yaptı. Halbuki hiç huyum degildir evli erkeklerle olan kadınlara sevimlilik payesi vermek, ama Hillary mi daha sevimli Monica mın derseniz bence Monica cım çok daha dogal, sevimli ve gerçekten kadın gibi duruyor. Başkan olsa bile Hillary Clinton a başarılar dilemiyorum! çünkü kendisini pek sevmiyorum....

Hani olur ya, kaçıp gitmek istersin, dağlara mesela, ya da asla yaşamayı hayal etmedigin sessiz sakin yerlere. böyle o an, hemen, birdenbire çantanı-montunu alıp kaçarcasına uzaklaşmak, herseyi geride bırakmak istersin... ama olmaz

hani olur ya, hep vardır sevdigini yeterince anlatamadıgın biri. bazen yakın bir akraba, bazen yakın bir arkadaş.. ya da hep kalbini kırdıgın birileri vardır, gölgesi gezer kalbinde, muhtaçsındır onu düşünmeye. neden söyledim ki öyle? diye, diye vicdanla basbasa..

olur ya hepimize, tekrar cocuk olma istegi ile dolup taşar kalbimiz, ama olamayacak kadar masumluktan uzak oldugumuzu da biliriz. yalanlar söyledik, kalpler kırdık, ahlar aldık hepimiz. bazen geride bıraktıklarından koskocaman ve yepyeni bir sen oluşur ya bazen hani... yine de çok seversin kendini..

Haftaya bir tatile çıkmak istiyorum..
Bunun iç.in bi anket yapıcam
Gerçi buraya gelen giden pek yok ama, olur da gelen olursa bi şeyediversin.. Bi el atın nolur, nereye gidiyim?
Evlenip balayına bile gidememiş bir çiftin dramı var burda. 2 bucuk senedir evliyiz ve yapabildigimiz tek tatil My dying bride istanbul konseri olmuştu, bir haftasonuna sıkışarak..

Bi fikir şe'edin.

Günün sözü bu.. The fountain i seyretmek de günün ödevi olsun. O kadar karışık geldi ki ancak 2 kez izleyip bir de internetten hakkında yazılanları okuyunca Fountain in karışıklıgını çözebildim. Hugh Jackman ın bütün filmlerini seviyorum ben ya. Rachel weisz in o kraliçe halini de unutamıyorum.
Ama ah en kötüsü şu grand inquisitor un söyledigi söz, bu yazının başlıgını oluşturan, insanın içine işleyen ve gerçekliği ile can yakan huzursuz eden o cümle: our bodies are prisons for our souls.
Bunu bence bir şekilde ölümü görmüş ölüme şahit olmuş herkes bilir aslında, bu hissi. Elinizdeki cansız bedenin ruhsuzlugu ve boşlugu..cansızlıgı..donuklugu..eksikligi.
Ve bedenin ruh gitmişken sadece boş, bomboş bir kafesten ibaret oluşu
Bir hapishane belki...

Sevgili dostum Bucu da yazıyor artık.
Aslında onun kafasının etini, yazalım da yazalım, anılarımız ruzgarla uçup gitmesin diye şişiren bendim. Ama kendisi o kadar duygu dolu biri ki, söyleyecek sözlerinin agırlıgı benimkileri geçecek eminim buna.
Onunla pek özledim : sohbet etmeyi, karşılıklı oturmayı, kolkola dolaşmayı, vitrinleri gezmeyi, dedikodu yapmayı. Bucu, yaz kız, yaz, pratik yemek tariflerinden, nasıl binoyu karpuzla besledigine kadar, herbişeyi yaz. Tarih yazalım :)

Dün sınavdan çıkınca hayli karışık bir kafa (geçer miyim acaba?) ve bir o kadar da bunalmış bir ruh hali ile sinemaya gittim. Maskeli beşler ve çılgın dersane zaten yanına bile yanaşmayacağım türden, bir de reese witherspoon hamfendinin -ki kendisinden hiç hazzetmem- bir filmi vardı, ona da nooo dedikten sonra Da vinci şifresi rüzgarına kapılarak yapılmış olan National Treasure filmine gitmeye karar verdik, en azından eğlenceli olabilirdi! Yani sonuçta bilmeceler olacak, bunu bekliyorsun, çözmek için kafa patlatacaklar, sonuçta sabun köpüğü bile olsa izlemesi zevkli, kafa dagıtıcı bir film olacak diye umuyorsun ama nerdeeee? Şimdi öncelikle belirtmeliyim ki Nicholas Cage den nefret ederim bir oyuncu olarak, bu filmde o nefreti baya pekiştirdi.. Yani klişe, klişe, klişe dir kendisi. Her filmde mi hayatını başkaları için feda eder insan? Her filmde mi ölümlerden döner onbeşbin defa? Hep fedakarlık hep gurur, hep kahramanlık. Al con air i, vur national treasure a, next'e. Tamam abinin bir iki değişik ve çok güzel filmi olabilir, ama %90 ı budur Nikilis ın rollerinin. Zaten o ağlak surat, pörtlemiş bakışllarla daha ne olabilir ki? Sen kim nick, bulmaca çözmek kim. Hayır tutup Da vinci şifresinde Tom Hanks i oynatan zihniyetten zaten daha iyisini beklemedim ben ama... neyse..




Gelelim National Tırt -2 ye. Efendim yine bir bulmacayı ortalama bir osuruk süresinde çözüyor Nicholas. Büyük büyük babası da aynı bokmuş bunun, hep bulmacalar, hazineler, zındıklık boş işler... Yani, özetle, nicholas, anasının çalışma masasını tersten görüp 32 tane bulmacayı hacamat ettikten sonra, ben altın nistemem, ben aile şerefimi kurtarmak isterim diyip, Diane yengemizi de ortalama bir kavrayışla yeniden kendine vurgun ediyor. Iyyy kendimden tiksindim ya yeminle. Yani hele Amerikan başkanı olacak o jigolo kılıklı herif ile Nikılıs ın konuşmaları kusulacak kadar klişe ve bayattı. Zaten nerde bir klişe yıgını orda walt disney desem abartmış da olmam herhalde.

Sonuç olarak, tırt bir film. gitmeyin bence. filmde dikkat çeken bir başka unsur da helen mirren ın o yaşta o dolgunluktaki memeleri. kesin slikon canım. (peh)

İğreniyorum sınavlardan, tiksiniyorum!

rekabette 1-0 mağlup başlamama sebep olan sınav korkusu sahibiyim

Neden soğukkanlı olamadıgım için birilerinden kötü yapıyorum! Sınnavın amacı ögrendigimi göstermek değil mi!

ühühüh. akşama sınav var anlayacagınız. Kötüyüm, yarın sabah işallah iyi olurum.

Çüz...

Bugun evdeyim efenim, ders çalışıyorum, tv yi bile açmadım sabah 9 dan beri diyim ki bu benim hayatımda bir ilk. Aptal kutusu bağırmadan ders çalışamam ben halbuki, ama bu sefer bu dersin durumu öyle vahim ki, paçalarım tutuştugundan mı ne bolca çalışıyorum. Bilmediginiz gibi ben mba yapıyorum neden yapıyorsam, ve bu son dönemim, ders olan.
Gelecek donem gecen sene kaldıgım 1 dersim ve tezim bitecek, sonra okul hayatım bir daha devam etmemek üzere bitecek. Benim suan bu yazıyı yazma sebebim ise kafamı dagıtmak ve derse geri dönmek. Economic exposure çalışıyorum, nedir,

Şu yandaki resim var ya sevgili okuyucu, kimi bakana dandik bir çocuk resmi, kimisine ustaca çizilmiş bir fantazi resmi, kimi göze ise bildigin resim işte gibi gelebilir. Ama bana, benim gözümde artık nasıl bir süzgeç veya yansıtıcı varsa, delirten bir resim gibi geliyor ve ben bu resme her bakışımda düştügüm yanılgıyı anımsıyor ve kendime dikkatli bak! diyorum.
Şu resme bakan pek çocugunuz, bu resimde kim kimin sahibidir sorusuna Ejderha kızı esir almış diyecektir. Halbuki bu resmin adı Elf maiden and her dragon kardeşlerim. Yani teslimiyet sandıgımız şey aslında sahiplik. Belki anlık bir ifade, belki ressamın bize yansıtışı bunu öyle sanmamıza sebep oluyor ama, ejderhanın sıkan eli aslında elf kızcagızımızın koluna, beni bırakma diye yapışmış, bana sahip ol diye. "Seni esir ediyorum" diye degil.
Ve bu resme her baktıgımda, gözlerimin ve onun ardındaki aklımın yanılmaya ne kadar müsait oldugunu da hayıflanarak kabul ediyorum. Eee zehir de saftır, ama öldürmez mi. Saflık dedigimiz şey nedir tam olarak? Kendimizi inandırmak istediklerimiz mi, yoksa bizden daha küçük ve zavallı gördügümüz şeylere yönelik bir acıma hissi mi.
Benim için saflık gece uyandıgımda herseyden bihaber uyuyan eşimin yüzünü, dudaklarını izlemektir. O an ikimiz de saf'ız. tertemiz evet. Ne o dünyayı umursar ne ben. Ve benim en mutlu oldugum yer saflıgımın yanı. Aynı şu resimdeki ejder yavrusu gibi ben de saflıgıma yapışıyorum okuyucu, her türlü öfke, sırıtma, acı, alay, şikayet duygusu içimden akıp gitse bile, orda bi küçük mercan var, adı masumiyet, hep kalsın orda. Gözlerim beni hala ele veriyor yalan söyledigimde, hep öyle olsun varsın. İşte bu resim canlar bana öyle bir duygu yogunlugu yaşatıyor ki, öyle de bir sıgım yani. sırf şu resme bakarak milyon tane faydasız satır yazabilirim, ama işe dönmem gerek. Masumiyetin de besine ihtiyacı var, karnı acıkıyor ara sıra.

Patatesi hep sevdim. Aslında hep dandik bir sebze olarak görülür patates ama hem doyurucudur hem de herbişeyin yanına güzel gider. Bir de dogru baharatlarla buluşturursanız tadına varmanın ödül gibi oldugu ögünler sizin olabilir.
Mesela Defne yapragı patates in kendine yakışanı giymesidir arkadaşlar. Bunu size bir tombik söylüyor, boru mu? Artı karabiber, kekik. Hele rostonun yanındaki bir patatesten bahsediyorsak kekik vazgeçilmezdir.
Biberiye de öyle. Tabi agız sizin, tat sizin, siz bilirsiniz. Ama bu çiğken kokusuz, tatsız tuzsuz nişasta deposu şişko gövde dogru kullanıldıgında lezzettir, hayat kurtarıcıdır sofralarda.
Çocukken belki patates kızartması en sevdigin yemekti senin de? Oysa evlenince fırında herşeyli patates cok daha basit oldugu için onu seçiyorsun. EE evde et de olsa, tavuk da olsa, dogra 3 patates, 2 domates 2 soganla karıştır at fırına arkadaşım. Valla fırından çıkınca yemek oluyor. Haa, atarken bir de üzerine baharat ekle, çok güzel yemek bile olabiliyor. Valla bak?

Golden compass geldi, izledik, iyi ama çok hoş degildi, Nicole kidman eskimiş, senaryosu filmin şöyle bir geçiştirilmiş olsa da, hikaye zayıf kalsa da, çogumuz golden compass nedir allasen? diye düşünüp, anlayamasa da, kabul edelim ki DEAMON fikri çok orjinal.

Yani ruhumuzun, yanımızda hayvanat olarak yürümesi. İyi de hangi hayvanat?
Efem bendeniz uzun uğraşlar sonucu sonucuma ulaştım.

Malum hergün aynı ruh haliyle uyanmayan, bazen kendini bile tanımayan garip bir insanım.Dünyaya üretmeye degil de tüketmeye gelsem de besin zincirinde bana bir ısırık atabilecek baba yigit yok.

Testi ilk aldıgımda önce Aslan çıktım fakat bugun buraya koymak için yeniden aldıgımda Maymun çıktım efendim ben.



Evet beni maymun ettiler bu Allahsızlar. Eee zaten öyle ruh, daemon falan bunların peşinden koşunca olacagı budur.

Bu filmin şimdi devamı da mı çekilecek, hopp diye bitivermesinden bunu çıkarttık. Hadi olsun devamı olsun da, Nicole 'un maymunu neden dilsiz anlayalım.

İyi Daemonlamalar !!

Hayatımı seviyorum

Evliligimi, ailemi, etrafımı, kendimi, kedimi
Belki etrafımdaki bir çok insandan daha fazla seviyorum hayatımı.

Ama yorgunum , biber tadındayım