hanımlar beyler, işte 6 yaşındayken hayallerimi süsleyen erkek. e tabi bunda, videonun yeni çıktıgı o günlerde, babamın eve getirdigi "raksotek" marka tugla gibi kasetlerden izledigim çizgi filmlerin de payı var...
Gene de severim kendisini (redkit veya lucky luke mu, neyse işte o) ...bir de embesil ilkokul 2 şiiri ile ex-aşkıma bir veda ediyim huzurunuzda..
redkit ne yakışıklı adamdın sen eskiden ben büyüdükçe yamuldun hafiften ya benim zevkler değişti ya da uzaylılar tarafından kaçırıldı seni çizen..
ben bu filmi accayip merak ediyorum.. ingilteredeyken gösterimdeydi ama gitmedim. şimdi kitabını okumaya başladım. kitabın türkçe ismi kızkardeşim için.
ve çok güzel bir kitap..sürükleyici, elimden bırakamıyorum resmen. neyse kitabı bitireyim, yorumları yazacagım..
üstü kırçıl, kıfıl cıfıldır, altı aşınmış bi yandan ama unutma o sana hizmet ettiği o yılları, ayaklarını ısıtıp hep, sıcacık yaptığını.
şimdi mevsim yaz, anlamassın kıymetini çıkar kışlık modeller bulursun yenisini zavallı terlik sefil, kalmaz mı biçare köşesinde, ya sobaya yakıt ya çöpe sarkıt edilecegini bile bile.
sinmiş ayak kokuların garibanın üzerine, kabul etmez artık onun gibisini kim nereye gitse, emektar terligini sokaga atanın kopsun ayak parmakları, yeni terlik alacagına git doyur fakirleri açları!
birkaç insan var, ağızlarını kırmak istiyorum, ama kıramıyorum, ve kıramadıgım için inanılmaz derecede üzgünüm.
not: bu resim ne lan diyenler, bi resim ekliyim iki uyduruk yazıya dedim bari. belgelerimin altında buldum bunu, oh evet gönül dostuyum galiba.başlıkla heyecanlanıp bu ne lan diyenlerden de özür dilerim. ama beni tanıyanlar eminim şaşırmamıştır..
izmire gelirseniz gidin ya, çok güzel bi yer. sabun ve papatya taçı alın bir de gitmişken muhakkak :)
bu resimdeki seksoparta benim annem, yanındaki de kocam..
ya bir gün şu evlerden biri benim olsun, n'olur!
şirince ye gitmek ve onu sevmek için 10 neden
1- izmire yakın
2- gerçekten değişik bir köy :)
3- şarabı güzel
4- sabunları güzel
5- papatya taçları var!
6- dolaşması çok zevkli
7- giderken yolda efes harabelerini de gezme şansınız var ;)
8- kilise var, eski, küçük de olsa, tarihi bir yapı ve görülesi
9- atmosferi güzel ya.. ne bileyim o rum evleri baslıbasına bi sebep gitmek ve görmek içinn
10- ay tur reklamı gibi oldu :)) ama dur sıkıcam bulucam onuncu nedeni de.. efendim dünya para verip sıtarbaksa gidiyonuz, bi 20 ytl benzin parasına da kıyıp gidin görün canıım.. taştan çok güzel yolları, deri maskları var. pahalı da olsa gümüşçüsü bilem var...ama bunlar neden olmadı dimi ? peki.. onuncu neden de geliyor: çünkü günübirlik denize gitmeyi sevmiyosunuz, ee değişik bi haftasonu da olsun istiyosanız gidin oglum millet taa kalkıp hollandalardan geliyor siz ege bölgesindeyseniz kaldırın kıçınızı da gidin lan!
ahaha çok sert oldu. ne biliyim görmediyseniz gidin işte.
Melez Prens e gittik, ve sonra da çıkınca "hadi bi daha" diyerek ghost of girlfriends past e gitme gafletinde bulunduk... romantik komedilerin içine hiç bişey katılmamış beyinsiz versiyonlarından nefret ediyorum.. mesela hangilerini mi severim, efendim bi love actually, definitely maybe, no reservations falan hoşuma gitmişti benim...ama böyle vicik bicik salakça komedilere tahammül edemiyorum. herşey bir anda sihirli değnekle düzelir gibi olmuyor mu iyyyy.. nerden üretiliyor bu filmler, sanki gerçekten hiç mutlu olamamış, hayatını filmlerde yaşayan pek çok kahirenin mor gülü var??
neyse, o berbat rezalet ötesi filmin zaten baş rol oyuncusu olan herife de kılım. zaten amerikalılar bu herifi her sene paso yılın seksisi seçip duruyolar çarpıcam elimin tersiyle. oglum bu herifin suratı benim bacagım kadar lan. adamın yüzüne yol döşesen otoban olur. höst. kılım.
neyse gelelim melez prense.. ayy.. canım benim ya nasıl özlemişim harry potter dünyasını. severus umu, ron umu. en sevdigim karakter severus zaten de.. gerisini de özlemişim..bir insan harry potter filmine neden gider? 1- kitabı okumuştur, sevmiştir görmek izlemek ister (ki zaten kitaplar bitti bir nevi özlem gidermek ister) 2- filmde oynayanları begendigi için gider 3- "populermiş madem gideyim ben de" diye gider
şimdi bu filme gidenlerin de büyük kısmı tabi ki 1. grup. bu grubu memnun etmek zor bu koşullarda.. tamam film gerçekten hoştu, sıkmadı, çekimleri, oyuncularıyla belli bir seviyenin üstündeydi. hatta fantastik film olarak en son stardust ı izledigimde böyle zevk almıştım.. içimdeki sinema izleyicisi böyle diyor ama, bir de onun yanında harry potter manyagı var ki, o da ne kadar harika bir film çekilirse çekilsin güzel kardeşim, sihir dünyasındaki en güzel kadın gibi tanımlanmış narcissa malfoyu patlak gözlü kafam kadar burun delikli bir kadının oynamasına, fenrir greyback in pedofili göndermesi gibi şahane detayların filmde kopartılıp atılmasına, hogwartstaki savaşın, cenazenin, voldemort un kendisi ve ailesi ile ilgili anıların, sihir bakanlıgının çıkartılmasına tahammül edemez.kitapta dehşetle resmedilmiş, sihir dünyasında yaklaşan felaketlerin gerginligi bir iki defa "insanlar kayboluyor" demekle yansıtılabilir mi?
adı üstünde harry potter serisinin artık fanatiği mi dersiniz, takipçisi mi, mahmut abisi mi? hah işte ondanız.. yani madem son film 2 bölüm olacak, varsın bu da 2 bölüm olsunmuş..zaten bitti kitaplar.. bari filmleri budamayın! hele narcissa ya accayip sinir oldum. o sabah programına giden teyze kılıklı karıyı kalkmış sisi yapmışlar pöh. ben anamı göndereydim, oyuncu mu bulamadınız?
bir de hermione lafım sana. 1-2 gün önce rol yetenegi olmayan oyuncular yazmıştım ya aha işte sen o listenin baş tacı olmalıydın. Allahım kızın yüzünün gözüktügü her sahne falso. yeteneksiz ama çoooook güzel hatun çok.. taş olmuş yani..
Peki ya ginny? hani güzeller güzeli olacaktı bu kız kardeşim, hani çapkın yürek yakan ginny?yok yani. olmaz bize vaad edilenleri istiyoruz..
merope u da göstermediler şerefsizler. Alacağınız olsun!
Dumbledore un iksiri içtigi sahnede ve bir de öldügü sahnede ağladım bu arada.
Kendime ikinci bir güneş gözlügü alıcam ama çok kararsız kaldım. Tom ford un şu meşhur modelini acayip begeniyorum, ama bi yandan da geçen seneden beri aklımda kalan bvlgari ve çıtkırıldım guccilerde gözüm. şu yukardaki tom ford u çok begendim. iki ayrı yerde baktım elim hep ona gitti. ama tek altın rengi ya böyle cayır cayır mı ki dedim. ben çok spor giyinirim çünki..
işte alttaki gucci de rahatlıyla aklımı başımdan aldı. o şekli de çok severim ama biraz dar geldi koca kafama! adam açarız maçarız dedi ama ne biliim..
bvlgarinin şu alttaki modelinin kahvesini accayip begendim.
benim kendi gözlügüm siyah oldugu için bunu bu sefer kahve veya değişik bi renk alıyım istiyorum. neyse yarın veya öbürsü gün alıcam inşallah.. o zaman takar fotografımı çeker koyarım gözlüklerimi. evet bunu yapmalıyım, gözlük güzel bişey.
fikirlerinizi bekliyorum, sizce hangi modeller daha güzel. tostoparlak aydede gibi bir suratım ve hatırı sayılır genişlikte bir kafam var heheheh
rol yapmalarına yani oynadıkları filmleri izlemeye tahammül edemedigim bazı oyuncular var. ay gerçekten bak ama, güzel ve harika insanlar olabilirler ama bence kesinlikle oyunculuk yapmamalılar. onların oynadıgı bilimum film ve diziye konsantre olamıyorum, adamın yürüyüşü, duruşu konuşması herşeyi ile izledigim şeyin gerçek olmadıgını kurmaca oldugunu haykırıyor ve kendimi kaptıramıyorum ...
mesela mehmet ali alabora. aman yarabbim. oyunculuk sıfır ya, ananem gitse daha iyi oynar bence. haldır huldur yürüyüp ekrana girdigi sahnelerde insan kanalı değiştirme hissi ile dolup taşmıyor mu uu beybi, taşmıyor mu?
Sonracıma Britany murphy. çok abartılı degil mi bu hatun da. zaten hep aynı rollere çıkıyor sanki.
sonracıma jessica alba. hele bir üzgün surat yapmıyor mu gülesim geliyor.. tamam taşsın atsak baş yararsın ama rol yapamıyosun jessica cım
vee kazmalar kazması jack yani matthew fox. allahım bi insan bu kadar mı rol özürlü olur. yani jack dışında hiçbir adamı oynayamaz arkadaşlar bu adam. jack de ne bok yediginin tam olarak farkında olmayan bir abi oldugu için arkadaş o rolü kıvırıyor. adam çünkü naptıgının farkında degil ki. lost dışında bi yere koyun bu abiyi yok yani.. hiçbir ışık yok adamda oyunculuk adına.
gene yerlilere dönelim.. al işte yaprak dökümü necla.. ya ben bu kızı çok begeniyorum hatta zeynep de aşırı begenir. bu kadınsa biz neyiz diye aglarız arada. ama yok ya bu kızcagız da onca iyi oyuncunun arasında sap gibi göze batıyor yani.. bilmem belki almanyada yetiştigi için turkcesi mi garip geliyor.. ya da süper oyuncuların içinde mi kötü duruyor ama var bi yanpirilik :)) aynı diziden bir de şevket var o da bence hiç rol yapamıyor..
benden bu kadar..ilk anda aklıma bunlar geldi.. sizin de oyunculuguna tahammül edemediginiz kişiler varsa yorum kısmında paylaşmaktan çekinmeyin..
Blogumuz ne kadar yogun bir gündemi olsa da, halk için çalışıp çabalamaya, yıllardır cevabı bulunamamış ve dimağlarımızda battal boy çöp torbası gibi sıkışmış duran sorulara yanıt aramaya devam ediyor.
Yine karşınızda bomba gibi kanıtlarla yeni bir dosyamız var. ARI MAYA
Arı maya kız mıydı? yoksa Erkek mi?
pek çogumuz çocukken tanıştı arı maya ile.. çizgi filmini izlemeyenler dahi kokulu arı mayalı silgilerle başladı eğitim hayatına. gelecegin doktorlarını mühendislerini yetiştiren bu silgiler, aslında çocuklarımız için büyük bir tehditti. neden mi? çünkü Arı maya kız mı erkek mı belli degildi de ondan!!!
Ama merak etmeyin.. eskilere -yani bize- olan olmuşsa, ahlak yönünden büyük bir darbe yemişsek de yeni nesillere bu kaosu yaşatmayacagız.
Gelin beraber inceleyelim.
Resimde gördügünüz gibi kendisi kısa saçlı, feminen olmayan patates gibi bir suratı var. ayrıca bodur ve yerden bitme oldugu kadar tıknaz ve dobican. çemçük agızını da unutmayalım!
işte bütün bu özellikleri bir araya topladıgımızda arı maya nın erkek olduguna kanaat getirmiştiniz çogunuz çocukken.. ama yanıldınız. arı maya büyüdü ve diişi oldugu fazlası ile çıktı meydana..
Blogumuz Arı Maya yı buldu:
Biz: Maya, yıllar yaramış sana?
Maya: teşekkür ederim tatlım, ama artık kraliçe maya diyeceksin bi zahmet..
B: pardon majesteleri, sizi görünce o kadar şaşırdık ki kabalık ettik
M: sorun degil bebişim. evet yıllar bana yaradı. zamanında hakkımda travesti oldugumu bile yazdılar utanmadan. ama anadan dogma kadınım görüldügüm üzere. kovanımı kaybettikten sonra zaten anamdan emdigim polen burnumdan geldi, bir de acımasızca eleştirdi beni hain basın.
B: kovanınızı nasıl buldunuz majeste maya? maceralarınızın bir kısmını izledik fakat kimse filmin sonunun nasıl bittigini bilmedigi için cinsiyetiniz de muallakta kaldı ...
M: Kovanım beni buldu desek daha dogru olur. kötü bir dönemdeydim. artık kovanı bulmaktan ümidi kesmiş kendimi içkiye uyuşturucuya vermiştim. sonra tezekböceginin teki beni önce böcü barlara sonra da pavyonlara düşürdü..sonrası malum. havalı maya yukarda ...
B: çok cesurca bahsediyorsunuz bu anılarınızdan?
M: Senin de bir kovan dolusu yüzlerce hazır askerin ve işçin olsa sen de cesur olursun cicim. neyse işte, sonra bizim hınzırlar da beni randevu evinde buldular. hiç haberim yoktu dogrusu bunların öyle hınzırlıklar yaptıgına! ama bak her işte bi hayır varmış kovanıma geri döndüm, üstelik tezekböcegini de öldürüp namusumu temizledi asker arılarım.. neyse canım şimdi kaçmam lazım, arıcanlar beni bekler malum çiftleşme mevsimi. çüüüz!
evet.. işte böyle diyip uçarak gitti güzel maya. Ama emin olun, arı maya dişi. Blogumuz bunu gözleri ile gördü ve elleri ile elledi!
Nazla Londraya geldik geçen hafta. gayet güzel yidik paraları alışveriştir gezmedir tozmadır fakaaat gelin görün kii salı günü dönecek olmamıza ragmen evi dehşet özledik ve dönmek istiyoruz. ama gerizekalı thy napıyor? 300 pound istiyor bilet değişimi için. hıh.
domuz gribinden de feci tırsıyorum. bugun bir ara ateşim çıktı acayip korktum. hala biraz leyla gibiyim.
nazı hemen heryere götüdüm sayılır
bir tek müzeler kaldı, natural history, science ve british museum..
ay korkuyorum dostlar. hastayım...Sağ salim eve dönelim yeter.
UUU beybiler, mutfakta pek de becerikli bir hatun olmasam da, bu basit tavada pizza olayını kaptım. aslında itiraf ediyorum unusual ın antin kuntin weekendlerini çok kıskandıgım için ben de bu pazar bunu koyayım dedim :P affet beni unusual. valla tez var diye, sonradan üzülmeyeyim diye hiçbiyere çıkmıyorum şu aralar. bari ben de evde abuk bişiler deneyeyim dedim. arkadaşlardan biri serviste tencerede fincanların içinde yapılan su içinde pişen bir kekten söz etti. onun tarifini ararken ben de internetten bunu buldum : tavada pizza. tarifini şurdan aldım (aslında fincan kekleri de yaptım ama onların resimlerini çekemedim annemlerde oldugum için)
yaz günü salam sucuk ağır kaçacagından tulum peyniri, kaşar, kırmızı biber ve mısırla yeşil zeytin koydum ben içine. hamuru tavaya yayması kısmını mehmet yaptı :)
ve işte pişince böyle bişey olmuştu. inanamadım bu kadar basit olduguna valla. pizza yahu bu? biraz daha zor olması gerekirmiş gibi geliyor insana ama hayır. 15 dakikası hazırlama 15 dakikası pişirme, yarım saatte süper lezzetli bişey yani muhakkak deneyin :)
iyi aile blogunda olacak iş degil dimi? içime şeytan girdi!!!!! ama çok merak ettim, kadın blog yazarları yorum kısmında paylaşır mısınız erkek arkadaşınızın veya kocanızın poposunu mıncırmak hoşunuza gidiyor mu? yolda çok görüyorum, kız avcunu erkegin poposuna koymuş yürüyo :) bir meraktır aldı beni. (izmirde görüyorum heheh)
valla kendimi bildim bileli tombik bir kızdım. yani hiç oyle 50 kilo olmadım, hayatımda 18 yasından sonra gördügüm en düşük kilo 62 idi. 65-67 seviyelerinde gezinirdim. sonra ne olduysa oldu yavaş yavaş, 3 senedir falan da resmen nurtopuna dönüştüm. artık zayıflamam lazım! ay neyi denediysem sürdüremedim. şimdi denedim olmadı diyip yalan söylemeyeyim. sürdüremedim! zeynep gayet iyi biliyor.. işten güçten diyet yemek hazırlamak da yemek ne mümkün. bakalım bu ara başlıcam artık bişeylere.katkat ceket pantlon takımlarım var misler gibi içine giremiyorum, pespaye şeyler giymek zorunda kalıyorum yah... ayrıca, yeniden elbise giyebilmek istiyorum! şimdi de giyiyorum da yakışıyo mu tartışılır ;) altı ay bi sene içinde eski formuma ve sağlığıma kavuşsam ne güzel olur. dua edin benim için de popomu kaldırıp hareket edeyim.
geçen hafta londrada bu H&M mağazasında, annemin kardeşime Bostanlı pazarından 3,5 ytl ye aldıgı body nin aynısını 12 pound a gördük. hızımızı alamadık etiketine baktık. ve bingo!!!
"Made in Turkey"
mağazadaki pek çok şey de made in Turkey.. peki soruyorum bu süper magaza, made in turkeyleri, yine turkey de, kime ne kadara satacak, kim gidip alacak?
blogroll daki ilginç başlıklara tıklarım arada, işte dün de Cesetizleri nin güzel yazısını gördüm.. kadın olmamız, kadın olmaya zorunlu oluşumuzla ilgili.
biliyorum türkiye gibi yerde erkek olmak da zor. insan olmak zor. ama bana göre kadın olmak daha zor be canlar.
tutuculukta %0 bir anne ile orta halli bir babanın kızıyım ben.
babam öyle ipimi koparıp sabahlara kadar gezmeme izin veren biri olmadı hiç..
babama bana bazı şeyler için neden izin vermedigini sorduğumda hep aynı yanıtı verdi: sana güveniyorum, ama dışardaki insanlar...
dışarda bazı insanlar vardı, karanlıkta yalnız gezen kızlara saldırabilirlerdi.
İçki içen, içki kokan kızlara erkekler "farklı" gözle bakabilirlerdi.
Sorun benim içki içmem degildi.Sorun benim geceleri gezmem değildi.
Sorun insanlardı. erkeklerdi!
kimi erkekler...bakın o insanlarla ilgili şöyle igrenc bir anım bile var..
12 yaşındaydım. İlkokulu bitirdigim yaz. azcık memem var. hatta yok. ucundan baş verdi derler ya öyle. ergen bile degilim. -ayıptır söylemesi ben 14 yasında oldum.- top oynuyoduk anneannemlerin orda. top kaçtı bir kıraathanenmsi kahvenin önüne. benim de üzerimde bol, askılı bi bluz ve şort var. gittim egildim aldım topu. kafamı kaldırınca babam yaşında adamların, eğildigimde açılan önümü gözlediklerini gördüm.
hayatımda ilk defa, ilk kez, bir erkegin bu tür bakışları ile karşılaşmıştım.
Şok oldugum bu erkegin babam gibi bıyıklı bir adam oluşuydu. Kaçtım ordan tabi. o gün ilk kafama girdi, aman önün açılmasın, belin kapansın, oran buran açıkta kalırsa sapık sapık bakarlar..
12 yaşındaki bir çocuk bile olsan.
1-2 yıl geçti. memelerim çıktı. Daha beter utanır oldum. Bakışlardan. İzmir gibi yerde yaşamama rağmen etraftaki kırolardan.
ne varoşları, ne içinde yaşayanları sevmiyorum ben. Neden mi? çünkü o varoş deyip acıdıgınız, küçümseniyor diye ağız burun eğdiğiniz insanlar, İzmir Fuarı gibi güzel bir alanın mesela, hyde park gibi olmasını engelliyor.
Ben genç bir kızken arkadaşlarımla Fuar a her gidişimizde muhakkak birilerinin sözlü tacizine ugrardık. hep ama. peşinize takılırlar. oturursunuz rahat bırakmazlar. aç köpekler gibi yalanırlar. evet, aynen böyle. cinsel açlık mı çekiyorlar artık, azmışlar mı orasını bilmem. Kendi namusları için gerekirse öldüren bu varoş insanları nedense iş başkasının karısına kızına gelince taciz etmeye bayılıyor. Çoğu da dogu anadoludan gelmiş ilk bakışta anlıyorsunuz. Masum bir bayan arkadaş olalım mı ? dan bahsetmiyorum. 15-16 yaşındaki kızların peşine takılmak, korkuta korkuta laflar atmak, bunlardan zevk almak.
Gözüm açılana kadar çok çektim bu gerizekalılardan. hayır öyle güzel bi kız da degildim. bu insanların bir standardı yok ki. kot giymiş iki kız görünce kendilerinden geçiyorlar.
Liseye geldigimde artık annemin rahatlıgından da cesaret alarak mini etek giymeye başlamıştım utanmadan..
neden utanmadan? hayır bacaklarım değildi utandıgım. "giymişsin ki taciz ediyorlar" inancıydı. mini etek giydigimde sanki üzerime beni taciz edin diye bir pankart yapıştırıyor gibi hissediyordum.. Annem sağolsun asla bedeninden utanan bir kadın olmadı. biri kendisine baktıgında asla rahatsız olan bir insan degildir ve kendine güvenlidir, cesurdur, cabbardır.
Ben de minileri giydim işte öyle o zamanlar..
Hatta bir gün bir kız arkadaşla aynı etegi alıp giymiştik.. o aralar öyledir ya çok samimi arkadaşla aynı kıyafet giyilir falan..
Neyse efendim belediye otobüsüne bindik hiç unutmam. Konak-fahrettin altay otobüsü. Yine babam yaşında bir adam, bir baktım bana dokunuyor. Döndüm ters ters baktım. neyse kim kesti tacizini pislik. aradan bir kaç dakika geçmedi bir baktım arkadaşıma yapıyor!!! ve arkadaşım kaçılmaya çalışıyor ama çok utandıgı her halinden belli. öyle ki dönüp adama bakamıyor bile benim yaptıgım gibi. o an kan beynime sıçradı sayın okuyucular. adama ne yapıyosun sen diye bagırdım. Salağım..ufağım.. sanıyorum ki adam utanıp kem küm edecek. ne gezeeer. adam utanmak ne demek, bizden baskın çıktı. hatta buyrun karakola gidelim dedi.
ve en acısı ne biliyomusunuz. Bütün o sevimli yaşlı teyzeler, amcalar, abiler.. hiçkimse agzını açıp adama tek bir söz söylemedi. Ki bizi rahatsız ettigi o kadar meydandaydı ki..
İşte bizim insanımızın namusa olan baglılıgının kaderi bu.. kendine namus diye bir kriter belirlemek, bir daire çizmek ve o saçma sapan dairenin dışında kalan hiçbirşeyi umursamamak...
Bu yüzden zaten, münevver karabulut adlı yavrucagın öldürülmesinden sonra, kızlarına sahip çıksalarmış dedi adamın biri. nasıl olsa Münevver, onun dairesinin dışındaydı...
İnsanları sevmiyorum, kadın oldukça, kadınlıgı anladıkça.
Sevmiyorum işte.
12 yaşındaki çocuga şehvetle bakan adamlar var, buna şahit olanlar hiçbirşey yapmıyor.
Sokakta kızları taciz edenlere, kız açık giyinmiş ondandır deniyor.
Kadınız biz, memelerimiz var, saçlarımız var, bişeylerimiz var onları tahrik ediyor. Ve biz suçluyuz bu yüzden.
İşallah bir daha dünyaya gelir de, İran da falan kadın olursunuz ne diyim!
Neyse, çok agır ve uzun bir yazı oldu bu, size başıma gelen en komik taciz olayını anlatıp bitireyim de biraz gülün.
sene 1996 sanırım. orta sondayım. karşıyaka istasyonnun orda eskiden topaç anaokulu vardı. onun sokagından yukarı yürürken, bisikletle geçen iki çocuk bana bir el attılar, neye ugradıgımı şaşırdım. çığlığı bastım tabi. gerizekalılar bir de dönüp arkaya bağırdılar : sırt çantası kullan bi dahaki sefere! eve dönüp anneme anlattım, anne bana el attılar dedim, annemin yanıtı daha da trajikti: e ne var niye üzülüyosun demek ki güzel bir popon var sevinmelisin bence.
ooooldu. ama şaka bi yana, sırt çantası otobüste de korkuyor insanı :D
Tacizsiz, kırosuz magandasız sübyancısız günler.
Özür dilerim ama bokum gibi olmuş. Artık bu tür filmleri izlerken, sanki hep aynı hikayeleri, aynı replikleri farklı oyuncu ve kıyafetlerle izliyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. hepsi birbirinin aynı.
Ama bundan hemen önce ice age e girdik, ona bayıldık. oldukça güldüm, hatta uuzn zamandır bir filmde bu denli gülmemiştim sanırım.
Ay türkiyeye döndüm hala hastayım canlar. dün gece ateşlendim gene. keske işten eve gönderseler, domuz gribi olmuştur bu 1 ay gelmesin deseler.. mmm güzel fikir.
Wii den ve ps2 den sonra artık bir de PSP im var!!! üstelik çilek pembesiii-kırmızısııı
Evet hiç vakti olmadıgı halde oyun ve oyun konsollarını eve toplayıp getiren mal benim. Sevgili arkadaşım Onur geçen sene süper bi oyun bilgisayarı almamdan sonra bana sürekli şu oyunu oynadın mı bunu oynuyon mu diye sorar olmuştu.
Hayır oynayamadım tabi ki! sabah 6 aksam 7 yani evde olmadıgım saatler..akşam eve gel aç kocayı ve karnını doyur topla sofrayı bıtbıtbıt vakit mi var bir de yüksek lisans.
işte bu yüzden, sabah akşam serviste oynarım lan diyerekten ingilteredeki bu konsolları -PSP- gördükten sonra dayanamadım aldım. zaten turkiyede 600 se ordan yarı fiyatına geliyor, tabi garantisi sadece orda geçerli ama olsun :D
İşte konsolu aldıgım yerde tanesi 10 pound a oyunlar vardı. (burda en ucuzu 80 ytl, sokayım emi)
LocoRoco ile böyle tanıştım..
Allaahıııım sana geliyorum ya böyle mandirik bi oyun olamaz. mandirik nedir? bilmem. löpçük gibi bişey var alvin and the chipmunks gibi sesler çıkarıyor. çiçekleri yiyip büyüyosunuz falan. loğdur loğdur yuvarlanarak dağları bayırları ve zorlu engelleri aşıyosunuz. ama nasıl tatlı nasıl güzelll.
Deniz, bu yazıyı okursan, aklıma hep sen geldin valla. süper mario galaxy ile beni sen tanıştırmıştın ben de seni loco roco ile tanıştırıyım hala tanışmadı isen, al oyna manyak bişey bayılırsın..
vadavayidüüü gagaridatyüü diye şarkı söylemiyolarmı, locorocolar gibi tombik oldugumdan mıdır nedir çok sevdim ben bu civanları.
ya sizin isminiz normal mi? benim iki ismim var, biri ceren. digerini söylemem çok bi yunik. neyse bu isim benim başıma hep dert açıyor ya. yanlış yazıyorlar yanlış söylüyorlar. hayatımın en önemli en güzel anlarında mesela törenlerde sahneye çağırılırken veya evlenirken nikahta falan heepp yanlış söylenir!!! sinir krizi geçiren kıskanç assolist modunda, dikkatli okusana köpeekk diye ismimi yanlış okuyan cartolozun dilini bürüp o dille gözlerini tokatlamayı az istemedim.. (nilufercim haklısın bana şeytan girmiş işallah çıkar.. çıkmazsa güneşte ses telleri yanmış seda sayana dönücem)
işte böyle. ismimi seviyorum aslında, bi tanecik bi yerlerde bir profesor kadın varmış bu isimle. başka dilde bir anlamı oldugunu söylüyor annem ve ismin türkçede de bir anlamı var. türkçedeki anlamı da biraz garip :) ondan ay ne değişik isimmiş geyiklerini çok dinlerim. ortaokulda da bayagı bir alay konusu olduydummm.
neyse işte ben pek çocuk yapmayı düşünmüyorum ama herhalde çocugum olsa kesinlikle gudik bir ismi olurdu. o da yaşasın bu dramı banane.
Bir yarışma yapmak istiyorum, yarışmacılar her gün birinin evine konuk olup ev sahibinin çoook ayıp yerlerinin tadına bakıp puan verecekler, işçiliğe, hammaddeye, emeğe ve yatak düzenine. inanın reyting rekoru kırarız. hangi kanal istiyorsa bu projemi satmaya hazırım.
ya ben sanırım bu ülkede yaşayan insanların büyük bir kısmını sevmiyorum. markette, sokakta, parklarda gördügüm insanlar, trafikte, yollarda, iş yerinde yanyana durduklarım.. tamam ben de bir bok değilim de, yine de çevreye duyarlı oldgumu düşünüyorum. diğer insanları düşünmeye çalışırım. birisi sokakta parklara ekilmiş çiçekleri kökünden söker, kimse uyarmaz. ben uyarırım, dayak yeme tehlikesi atlatırım. (tevekkeli degil millet canını seviyor. ) markette et ve peynir reyonlarında benden önce gelmiş birisi varsa adamı ikaz ederim ona bakması için. ama benim kaderim de hep önüme geçmek isteyen saygısızlarla doludur! allahtan şirretlik damarım var yoksa çekingen biri olsam ses çıkartamam, buna da şükür.
insanlara eskiden çok acırdım, vah vah işte böyle olmuş şöyle bitmiş. yok abi acımayın. herkes kendi kendine yapıyor ne yapıyorsa. yanlış kararlar verip yanlış yollara sapan, kendinden başka kimseye saygısı olmayan insanlara neden acıyalım?
en gıcık oldugum da diplomalı işsizim diye dert yananlar. bu yazıyı okuyan arkadaşlarım lütfen alınmasın, eger aranızda üniversite bitirip iş arayan varsa yani. ben de 8 ay iş aramıştım. ama el insaf yani, kardeşim okudugun okula girerken sana gül bahçeleri mi vadettiler? bu ülkede hangi mesleklerin prim yaptıgı belli. kimlerin iş buldugu belli. gidip de mezun oldugunda %80 işsiz olacagın belli olan bir bölümde neden okudun? neden bende bunu anlamıyorum? bu ülkede hayat böyle zor işte, kıçını sıkıp daha çok çalışsaydın, dert yanmak niye yani?( ya da hangi bölümde okuyorsan isteyerek de girdiysen idealistsindir, bir fırsat yarat kendine? )
bir de kendime gıcıık oluyorum. hem kendi isteğimle master yaptım hem de her gün ağlıyorum. sanki zorla yaptırdılar! hey allahım. artık bugunden sonra oalyım şu, olursa olur olmazsa olmaz. kendimi üzemem dogrusu. 6 milyar ve 3 koca dönemin geceleri (dersler geceydi). şikayet etme ceren! öldürürüm seni.
aman ne döndürdüm dolaştırdım konuyu.. yani sözün özeti insanları sevmiyorum artık.. sevmiyorum..
Burası Natural History Museum.. Valla hayranım şu düzenli, dünyanın en ciddi ve en önemli işiymiş gibi yapılmış müzelere. Biz neden müzelere kıymet vermiyoruz? anca zengin bi adam kendi müzesini yapınca kalkıp gidiyor millet! Bilir misiniz bizim ege Üniversitesinin içinde de buna benzer bir müze vardır.. aslında orasının görkemli bir binası olmayabilir fakat içerigi hemen hemen aynı, gezmesi çok güzel bir müzedir orası da. Fakat bilen var mı? Reklamını yapan var mı? hayır. (Gitmek isteyenler ege üniversitesi kampüsüne gidiniz efenim..)
Meşhur askerler. bence o sıcakta bu kafadaki şapkayı ve ceketi taşıdıkları için bile kraliçeden bir buseyi hak ediyorlar .. tabi bu ödül mü ceza mı bilemiyorum :)
bu gariban nın adı "raja". kendisi eksik olmasın en canavarından bir komodo ejderi. londra hayvanat bahcesindeki bu psikopat hayvan bizi görünce kafasını kaldırıp öyle bi baktı ki "ulen tombiş şimdi bu çit olmayacaktı da senin kıçını dişleyecektim bee" dercesine...korkutm kendisinden. hörmetler raja abi. bir de resimde kertenkele gibi göründügüne bakmayın epeyce büyük bişey bu.
Bunlar da Londra kulesini terkettiklerinde ingilterenin yıkılacagına inanılan şu meşhuur kuzgunlar. yaklaşıp sevebilir müyük? diyen bazı salaklar vardı, nöbetçiler uyardılar amann ısırır diye. oglum kuzgun la bu? yırtıcı kuş. kapıda 17 pound bayıldım diye sevücen mi sandın? hahhahayyt
Bu minik sosisle Kensington Gardens ta tanıştık. Ay ne şekermiş resmini çekebilir müyük deyince sahibi, jimmy say hello dedi ve cimicik durup bize böyle belik belik baktı. ya köpek istiyorum!! kedi besleyemiyoruz bari köpümüz olsun ama yok mehmet izin ver-mi- yo!
Bu heykele bayılıyorum.. aslında monument bu -ya bu o da anıt demekti degil mi- tam heykel olmuyor. anıtın parçaları olan heykellere bayılıyorum diyim o zaman. genel olarak eski bannerlarımı bilenler heykelleri ne kadar sevdigimi de tahmin etmiştir.. acayip seviyorum heykellere bakmayı, incelemeyi. keşke türkiyede de daha fazla heykel olsaydı..
Yine sincap besledik tabi ki :) valla şehrin göbeğinde sincapların fink atması çok hoş bişey ya. tamam bizde de kediler var ama kediler dogal ortamında degiler ve perişanlar oysa ki sincaplar acayip mutlu tamamen dogal ortamlarında, vicil vicil..
Eveeet madame tussauds a da götürdüm tabi ki naz ekini.. yahu şu amy winehouse un gerçek oldugunu sandım yeminlee.. oglum gercek gibi lan gözlerini falan da süper yapmışlar. helal olsun ne diyim bu kadar benzemek olur yani.
ehe bunlar pek benzememiş dimi? yani tabi ki benzemiş ama aynısının tıpkısı olmamış.. cıkcık tusoo daha iyi performans beklerdim senden valla. yine de verdigimiz paraya helal olsun kuruşuna kadar çok güzeldi. londraya yolunuz düşerse gidin görün.
bu da westminister abbey in bir detayı. mimariden çok anlamam ama bayılırım böyle oymalı şeylere. resmen görkemli! saint pauls katedral ine de bayılmıştım.. bu da şahane..
Bu sefer mehmeti çok özledigim için belki biran evel dönmek istedimse de, kesinlikle çok seviyorum londrayı.
ama eskisi kadar orda yaşamak istiyor muyum??
bilmem.. galiba degil. bu kalışım çok uzun geldi bana.. çok çok uzun.. hala tatilin yorgunlugu üzerimde. ve bu sefer hiç iş aramadıgım halde! tek bir başvuru bile yapmadım..
evet ülkemi seviyorum ama artık yaş 30 u geçmeden gidip dışarda bir yerlerde yaşamak istiyorum. olmazsa olmaz değil bu hayatımda, yani istedigim seylerin cogu oldu, Allah a çok şükür sağlıklıyım, sevdiğim insanla evliyim, ailemin de tadı tuzu yerinde, iyi bir meslegim eh işte bi kariyerim var. ama hani herkesin hayatta bir amacı vardır ya elde eder sonra baska biişey ister falan, benimki de böyle abuk subuk bir yere yerleşmek. mesela cebelitarık ta yaşamak istiyorum, ya da ne bileyim costa rica da, italya da olur, amsterdam da olur, ingiltere de bir yerler de olabilir.
bişeyler olsun bakalım.. bekliyorum bu sene cok cabuk geçiyor şok gelişmeler olabilir...
Factory Girl ü izledim de, pek bir içimi burktu. Yalnız kırılgan dengesiz güzel ve acınası... izledigim hiçbir filmin gerçek hikayeyi yansıtmadıgını biliyorum, gerçekte ne yaşanmıştır tabi ki yönetmenin/senaristin/oyuncuların kelimeleri anlatmaya yetmez, ama gene de bu genç ve güzel kadının hemen herşeye sahip olurmuş gibi görünmesi, ama hiçbirşeyinin olmayışı, yürek burkucu.
Ayrıca sienna miller (aşağıdaki) ve edie sedwick (yukarıdaki) tıpkının aynısı olmuş yahuu.. tebrikler oyuncu seçimini yapan conconlar.
İzlemediyseniz izleyin fena film degil , hele gerçeklere dayanan konusu çok ilgi çekici..ama sanki değişik bir bakış açısı ile daha güzel anlatılabilir miymiş neymiş, bilemedim.
mini not: önceki yazımdaki moral bozuklugumdan ötürü benle iletişime geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. hayır domuz gribi değilmişim conconaytlar. ve çok şükür herşey yolunda. o kadar utandım ki sildim o postu, evet bir anneanne kadar vesveseliyim napiyim Allah da beni böyle yaratmış diyor çevreye verdigim rahatsızlıktan ötürü özür diliyorum..böhüürt.