Bıdı bıdı bıdı, I am afraid : bu kalıp genelde olumsuz bir açıklamanın ardından gelir ve "kardeşim bu dediğin mümkün değil, ben de kendimi hiç üzemem bilirsin, o yüzden çayırda ceylan hadi sen buradan yaylan"
okay, brilliant : siz konuşurken birden fazla brilliant diyorsa tamam anladım ben kısa kes aydın havası olsun
Lovely: çeşitli kelimelerin önüne bu sıfat getirilerek konuşuluyorsa rahat olun asayiş berkemal, n.ş.a da ve keyifler yerinde demektir. Keep calm and Yavşak yavşak sırıt
Terribly: bir cümlede hele ki vurgulanarak söyleniyorsa bişeyler çok çok feci yanlış gidiyor. Kaç kurtul türk!
Absolutely disgusting : bu sizinle ilgili bir şeye söyleniyorsa ...ğı yediniz demektir. Çok feci.
Şu anda tıklım tıkış dolu otobuste buyuk mücadelelerle yazıyorum bu postu.yanımda gırvurguguvur diye agzında bilye çeviricesine vırvır konuşan iki hintli var ve abi, lütfen biri bu kişilerin bazıları neden yemek kokuyor Allah rızası için açıklasın. Hani bol baharatlı yemek pişer ve dolaba girer. Ertesi gün bu yemeği çıkarıp ısıtırken bir koku çıkar işte öyle kokuyor bazı asyalılar. Hintli olduklarını tahminliyorum. Mesela prıyanka hiç öyle kokmazdı, yeni iş yerınde de bir hintli var o da kokmuyor ama bazısı dehşet hele ki uzun yolculukta dipdibeyseniz fena. Mehmetin iş arkadaşlarından biri de böyle yoğun kimyon curry kokuyormuş onun teorisi bunun bir parfüm olduğu yönünde. Neyse burnum alıştı sanırım.
Efendim girizgahı yaptıktan sonra konuya geçeyim.bugün oldukça büyük bir toplantı yaptık.bu toplantıya yaklaşık yirmi kişi geldi.içlerinden bir tanesi çok feci gözüküyordu. Her zamanki duygusal hadsizliğimle "vah yazık, kadın depresyonda herhalde" diye düşündüm.
1- boz depresyon hırkası giymişti
2- suratında tek gram makyaj olmadıgı gibi hani depresifken insanın yüzü yıkanmamışcasına kurudur ya, öyleydi
3- saç baş yataktan kalktım geldim halindeydi
Neyse toplantı bir başladı ahoooy meğersem teyzem melih gökçek oxford şubeymiş. Şikayet üstü şikayet, kınama üstüne kınama. Öneri formatında çuvaldız batırmalar mı, benim müdür konuşurken hıhlamalar mı istersiniz. Benim al yanaklı müdür de one question at a time please diyerek olabildiğine kibarca bastırmaya çalıştı teyzeyi ama ne yazar. Kadın manevi olarak tazyikli su fışkırtıyor karşısındakine. Korkunçtu cidden.
Depresyon mağduru sandık, depresyon sebebi çıktı iyi mi?
Menopoz teyzeler her yerde...
Atanamayan Öğretmenler ve diğer işsiz üniversite mezunları
- Ocak 29, 2012
- By Ova (Excuse My Reading)
- 1 Comments
Neyse, gelelim öğretmen adaylarına. Şimdi her şeyden önce bizim ülkemizde ne doğru ki bu öğretmen atamaları düzgün olsun. Bu konunun kangren olacağı zaten 4-5 sene önceden belliydi. Ve kangren olan her sorun gibi, bu da haksızlığa uğrayan tarafın devamlı çıldırışı ve haksızlığı yapan kuvvetli tarafın aldırmaması şeklinde devam ediyor.
Geçenlerde Serdar Kuzuoğlu'na topluca saldırıldı. O olayda programı izlemedim ama Ekşi Sözlük'ten okudum. Öğretmen adayları orada da dile getirilmesini istemişler, Serdar K. ise gerek görmemiş, zaten her ortamda dile getiriliyor, biz burada söylesek ne olur demiş. Ve bence haklı da.
Bizim milletimizin haksızlığa uğrayana kadar sesi çıkmaz. Öğretmen adaylarında da bunu görüyoruz. Benim şu an Öss ye girecek bir çocuğum olsa, hayatı boyunca öğretmen olmak idealinde değil ise bu çocuk, ve bir şekilde bu lanet sistemde işsiz kalmasına engel olacak bir okula da kapak atamıyorsa, o korkunç GARANTİCİLİK yüzsüzlüğü ile çocuğumu "aman bir kazansın girsin de sonrasına bakarız" diye x veya y öğretmenliğine göndermem. Çocuğumuz neden üniversite mezunu olmak zorunda? Neden daha geniş düşünemiyoruz? Neden Türkiyede çoğunluk 4 senesini, bitirdiğinde eline hiçbir faydası olmayacak 1 kağıt parçası verecek bir kuruma gömüyor? Su ürünleri, ziraat, seramik mühendisliği, gıda, vs. vs.. bütün bunlar iş garantili meslekler mi? İş garantisi olmadığını bile bile bu okullara 4 sene dirsek çürütüp sonra da şikayet etmek sizce mantıklı mı?
Ben öğretmenliğin bu saçma sapan tıkanıklığa girdiğini göre göre öğretmen olmazdım. Gider bir sertifika alır, bir kursa gider, bir yetkinlik kazanırdım. Giderdim Japonca öğrenirdim mesela. 4 senede bir okul bitirmek yerine 2 dil öğrenir Tercüman olurdum. Ya da mesleki bir kursa giderdim, canım neyi yapmak isterse. Hayata atılmaktan korkmak yerine garanticiliğe sığınmak isteyenlere sempati duyamıyorum. üzgünüm. ben izmirde ayda neredeyse 5 bin lira kazanırken, garantili bir işim varken her şeyimi bırakıp ingiltereye geldim, her şeye sıfırdan başladım, burada ne türkiyedeki tecrübemi ciddiye alıyorlar, ne de türkiyede olduğu kadar lüks yaşayabiliyorum. Garantide olma duygusu beni öyle uyuşturmuştu ki, kendimi işi asla bırakamayacak gibi hissetmiştim. Oysa buraya geldim ve yapabileceklerimi gördüm. İhtimallerin kölesi olmak ve oturup sızlanmak yerine ihtimallerin ucundan tutup peşinden gittim.
Ben de şu anda izmirde hala, ağlayıp sızlanan bir insan olabilirdim. Çünkü korunaklı olma hissi, insanı cidden perişan eden bir hastalık, elinize kolunuza hakim olmayı bir başardı mı kölesisiniz artık. Bırakın bu garanticiliği. Sizi "aman her ay düzenli maaşın olsun da.." diye korkutmaya çalışan insanlara da kulak asmayın. Neden garantinin peşinden gitmek yerine kendi içinizden gelenin peşinden gitmeyeceksiniz ki? Engel olan tembelliğinizden başka ne var?
Bu yazı çok dağıldı.
Ama özet olarak:
1- Atanmama ihtimaliniz varsa öğretmenlik seçmeyin
2- Hayatım garanti olsun diye meslek seçmeyin.
3- İş garantisi olmayan saçma sapan 4 senelik bir okul okumak yerine bir zanaat edinmeyi düşünün
diye düşünüyorum ben..
Ayrıca bu Serdar Kuzuoğlu konusunu şu arkadaşımız çok güzel anlatmış, okunsun.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26915805
Köpekler iş yerinin gayet ucuz yemekhanesi varmış ama bana söylememişler bugün tesadüf öğrendim ıyı mı? okuz bunlar demiştim size. Hala iş yeri kartı çıkartmadılar bana, ön kapıdan giremiyorum, bataklık sıçanı gibi arka kapıdan sızıyorum vallahı.
Kekoş headhunter geldi bugun yoklama için. uyanık hemen "bak burada ucuz yemek var yumul" diye tiyo verdi. Cıdden, bir kahve içimlik oturduk ama oturturken, oturma esnasında ve kalkarken uc defa yemeklerın ne kadar ucuz ve muhtesem oldugunu ve yemem gerektıgını soyledı. Ya konusacak konu bulamadıgından yaptı bunu, ya da cıdden buyulenmıştı. Büyülenmiş olması daha olası esasen çünkü türkeyyy oohhh lavli kaantrii ekseninde weather muhabbetimiz Her zaman ingiliz abilerin cebindedir. Ayrıca bu memlekette pahalı şeyler bile kaliteden nasip alamamış oldugundan hem ucuz hem düzgün yemek görünce döndü gözü tabi yavrucagın. Hımbılın yedigi de chicken panini yani, hani öyle talaş böreği değil.
Beeen zaten evden getırıyorum taaam mı sızın normalde tatlı olması gerekırken içine et doldurulmuş ne idüğü belirsiz hamur işlerinize meraklı değilim.
Ayrıca size bi yalancı su böregi yaparım, daha bi kere lovely diyemeden altınıza sıçarsınız lezzetinden.
Of kanuni ya offff neden geçemedin viyana'yı? Bu adamların gozunde Sadece weather ı lovely ama baska bi boku olmayan bi ülkeyiz ya :/
Avrupa falan hikaye, zamanında kurmuşlar düzeni şimdikilerin agzına armut otomatık düşüyo işte. Yoksa bunların kalifiye mark'ı bizim kalifiye mehmet'in eline su dökemez...
Monsoon mudur ne bir mağaza var, oradayken bir baktım yanıma olması gerekenden daha iri hatta epey iri bir kadın yanaştı. ama hareketler de çok nazik. göz ucuyla bakmamla hönk demem bir oldu. ben diyeyim 60 siz deyin 70 yaşında bir amca, makyajını yapmış uzun beyaz saçları fönlemiş, file çorabı, pileli etegi, ceketi broşu çekmiş. küpeler bile tam. Amca mağazadaki kıyafetlere nasıl ilgili, nasıl alakalı ve nasıl kibar kibar bakıyordu, ben kadınlığımdan utandım desem? Alman gülle takımından arkadaşlarım diyebileceğim çeşitli ingiliz tombulları ve ben kan ter içinde mücadele verirken, suyun üzerinde gezinir gibi nazik elleri ve bizi görmeyen ve muhtemelen bizim gördüklerimizden başka şeyler gören gözleri ile yaşlı kadın kılığındaki amca, limitin sonsuza uzaması gibi alıverdi aklımı. (ha burada bir parantez açayım, bilime saygılı bir insanım ama şu "limit sonsuza gider" dendiği zaman civatalarım sökülüyor oldum olası matematiğin bu limitten sonraki kısmına saygı duymam, duymadım duyamam da. bana mı geliyor limit? sonsuz ne? anana mı gidiyor? kim görmüş. uydurma hepsi. )
Of neyse..
Ya o amcanın hali içime çok dokundu. hayatından memnun gibi görünen o amca aslında toplumca itilmiş tükürülmüş ve kimsenin tekrar sindirmeye niyeti olmayan bir lokmaydı. heeeey didaktik olmak istemiyorum ama size şu kadar anlatayım kucağında el kadar bebeyle tek memesi askılı bodysinden dışarı fırlamış 15lik ingiliz semizlerine bile yan gözle bakmayan toplum kadın kılığına girmiş yaşlı bir amcaya sümüklü mendil muamelesi yapıyordu... O amcanın elinden tutmak ve onunla bir kahve içmek isterdim. Hikayeni anlat bana dostum demek isterdim.. Tabi ki yapamadım. Onunla konuşmak yerine dükkandan çıkıp kalabalığa karıştım. Gözümün önünde hala o munis ifadesi ve hiçkimseyi görmüyormuş gibi bakan gözleri var, bir de dans eder gibi kıvrılan nazik elleri. bana normalde "70 yaşındaki adamın kadın kılığında gezmesi" desen "oha sapık" derdim. Ama yakından gördüm tetkik ettim sapık mapık değil, ben önyargılıymışım. bir daha herhangi bir konuda önyargıya kapıldığımı hissedersem o adamın suratındaki ifadeyi anımsayacağım.
yeni iş yerimdekiler iyi hoşlar ama biraz öküzler demiştim açayım; ne bir etraf göstermek ne bir kart çıkarmak var, su sebilinin yerini bile fare gibi koklaya koklaya buldum. insan türkiye'yi anca bu zaman özlüyor çünkü yeni ise bir yerde gelip akıl verenin yol gösterenin çok olur. burada hiç yok. ikisinin de aşırısı çok değil. çöp tenekeme işemeden evvel allahtan tuvaleti gösterdiler.
Burası biraz rahat bir yere benziyor. insanlar 8 de geliyor 4 te gidiyor "aa eşli mi, o bugün yok evden çalışıyo" falan diyorlar. tabi zaten bir yerde 100 kişiden 155 i ingilizse o ortam nasıl stresli olabilir ki? doğanın kanunlarına aykırı. ha size stresli olur sizi gerer o ayrı konu. ben de sevgilisi ile ilk kez buluşan tosuncuklar gibi terleyip geriliyorum iki gündür, bakmayın makaraya sardıgıma.
resmen bir fırtınanın içindeyim. değişik ingiliz aksanları, hödürdeyerek konuşan insanlar ve anlamaya kasan çaresiz ben. ortamda 3-5 tane yabancı olunca adamlar da daha yavaş konuşuyolarmış ben bunu anladım ya da oxford yöresinden kaynaklanan bir sıkıntı var.
Oxford taki işe başladım. Tek güzel yani caaanım oxford demek haksızlık olur ama Her Allah gunu uc saat yolda olmak da çıldırtıcı bişeymiş yani. Gerçi ben izmirde de her gün iki saat yoldaydım son altı sene! Kaderim bu demek :)
yeni iş yerimin en ilginç tarafı neredeyse yuzde doksandokuz ingilizlerden oluşması, benden başka contractorlar var onlar dahi ingiliz!
Bu kadar ingilizin arasında ugandalı mogomundo gibi kaldım ozellikle zıttırıbıttırıoglu formatındaki soyismim adamları çok zorluyo "oh ova, nasıl söyleyeceğiz bu ismi" diyolar, zaten windows accountu da yanlış açmış denyolar. Oglu kısmı darlık getirmiş olacak ki o kısmı atıp sonuna da nereden geldıgı mechul bır o koymuş artık soy adım RICARDO tadında o yee. Off tamam oglu nun o sudur o.
Neyse vatandasların yanında ingilizcem geri söküldü. Bildigin örgü kaçar ya hani aynen öyle. Herifler kendi aralarında konuşmuyolar uluyolar ama hızlı bir de. Ben de anlarken sıçmanın stresı ıle konusurken de sıçtım bol bol. Dun chris yani benim müdür attıgım ilk mailden sonra good job ova dedi, ALLAHIM KAFAMDAN ASAGI KAYNAR sular boç, kesin adam sevindi "iyi ingilizce biliyomus" diye. gunun önceki bölümlerinde "Ingılızce bılıyo diye işe aldık, kuş dili biliyo çıktı" diye üzüldüydü herhal.. good job ne yahu bir mail için.
Arkadaslar iyi guzel amaa okuzler, bına buyuk, karışık, anam ağladı kaybolmaktan. Resmen mcgyver gıbı oldum her yola çıkışım ayrı bir yaşam savaşı. Eskı bı de bına dar korıdorlar ben de aramızda kaslsın dalyan gıbı oldugumdan milletle akraba oluyorum yol ararken. Helee kerry diye bi karının yanına gönderdiler bugun telefonda ikii cet bi cüt hadi bulursun aslanım diye bi verdıler gazı alllaaaah kerry i nasıl buldum ve yerime nasıl dondum bı allah bi ben bilirim resmen holy grail asrayısı gıbıydı kufuredicem. Şimdi. Ay su anda x5 adlı otobustekı wıfı den yazıyorum dokunmatıkten, typolara gonul koymak yok.
Detaylı maceraları geçicem akşam klavyeme kavusunca :)
En Kalçaya Oynayan
Sofia, anlıyorum, kalçana ve memelere güven var, ama hep aynı tarz mermaid gown giymekten bıkmadın mı? ayrıca bu gudubet renk, bu korkunç karışık etek nedir ya? o etek kısmındaki sürreal fışkırık ne? açıklar mısın bunun memeyle götle ne ilgisi var. kafam karıştı.
En "Düz Kadın"
En "Bu sefer sade takılayım bari"
Siz de lütfen en beğendiklerinizi ve en sevmediklerinizi yorum yaparak paylaşın :)
İyi mi ettim, kötü mü ettim bilmiyorum, asla emin de olamam, ama bu, benim kararım.
İstanbul'a dönmek de güzeldi bir yerde, ama daha İngiltere'nin tadını çıkaramadım, hem buradan bir teklif aldım eğer son anda su koymazlarsa Oxford University Press'te başlıyorum
Microsoft'un egosuna hayran kaldım yalnız.
Öncelikle işe alacakları zaman arayıp: "Tebrikler! Sizinle Çalışmak istiyoruz" dediler.
Buradan daha makul bir teklif aldığımı ve buradaki teklifi değerlendireceğimi söyleyince de inanamadılar. Microsoft'u reddettiğinizin farkında mısınız? gibi bir noktaya geldi olay.
Evet ben de isterim Microsoft'da çalışmak, neden istemeyeyim ki, alt tarafı ortalama bir bilgisayar mühendisiyim, öyle müthiş varlıklı bir ailem de yok. Ama bugün koşullar bunu gerektirdi...
İlerde, "nah, şu kadarcıktı benim belim" diyen anneler gibi, ben de torunlarıma: bir gün, microsoft'u reddetmiştim çocugum ben, sen bakma şimdi kafamın gidip geldiğine derim belki...O zamana kadar Chuck Palahniuk'un tarif ettiği, vejetaryen, beyaz yakalı, traşlı Microsoft çalışan prototipine selam olsun.
çünkü ne de olsa içimizde bir fayt klab çocugu yaşayor, depresyonun d'si, kurumsal'ın k'sini habire pataklıyor..
zor kararların adamı olmak istemesem de olduruyorlar
- Ocak 16, 2012
- By Ova (Excuse My Reading)
- 1 Comments
- çok zor bir seçim yapmam lazım, yani aslında ikisinden hangisini seçersem kaybetmiş olmayacağım Allah'a çok şükür ama, ikisini de istiyorum ama sadece birini yapabileceğim.
- Beslenme Çantası'nı iyice boşladım. Aslında 1 buçuk aydır kitap okumadım ve huzursuzluğum tavan yaptı bu yüzden. son okuduklarımı da bir türlü yazamadım, patates olmak üzere güzelim site.
- Ormanları ve sincapları ve ördekleri, hele ki yeşilbaş ördeklerin o daimi gülümseyen gözlerini ne kadar sevdiğimi fark ettim.
- Meyve olsam meğer armutmuşum. Şu eğri büğrü, lekeli ama tatlı olanlardan.
- Arıza kadınlara hep hayranmışım, benim arızam da anksiyeteymiş. Hiç cool bir arıza değil, kahretsin; lanet health anxiety. Forumları, tırıları vırıları varmış, telefon hatları falan, ona girişsem fena olmazmış.
- Kardeşimi çok özlemişim, bir de vapurları. Martı seslerini. Burada da martılar var ama bir tek çirkeflik yapmayı biliyorlar. Sanki güvercinler mahalle karısı, martılar mahallenin bıçkın delikanlıları, ördekler açım desen yemek verecek sevimlilikte minik teyzeler, sincaplarsa afacan çocuklar. tavşanlar şimdi sadece gece ortaya çıkıyolar.
- Bu memlekette diyet bisküvi bile tereyağlı, bir nane de "all butter " olmasın, olmasın yah.
- Memleketi çok özlesem de herkesi deliler gibi özlesem de bu yeni memleketi, ingiltereyi seviyorum. Burada beni büyüleyen bir şey var. Her şey istediği kadar modern olsun, özü o kadar eski ki buranın o modernlik iğreti duruyor. Annem "her bölgeye bir apartman yapmışlar, sonra ne kadar çirkin olduğunu görünce vazgeçmişler, bir tanecik numune kalmış" demişti gezerken, ne kadar haklı. Bu komik çatılı evlerin, sessiz sokakların, her şeyi ile bize yabancı ama yine de içimizdeki merakı cezbeden hınzır patikaların, ansızın bastıran yağmurların, karga kılıklı kuzgunların, severus snape'imin memleketinde, hem yalnız bir yabancı, hem de gönlünün bir kısmı ile buraya ait olmayı başarmış bir garip kulum işte...
Bu yukarıdaki web sitesi çok sevdiğim bir arkadaşımın.
İnternette pasta kurabiye satan tonlarca insan var, bize ne? diyebilirsiniz. Ama bu başka.
Benim arkadaşım Nilay; 8 senelik bankacılık kariyerini, dolgun maaşını, gelecek kaygılarını bir kenara itekleyip, gönlünden geçene cesurca daldı.
İlk yaptığı o çekingen pastalardan, son şahaserlere kadar ağzım açık izliyorum kendisini.
Senelerce gtalk'da; ekşi sözlükte, "köle gibi çalış, çalış nereye kadar!" diye yaptığımız muhabbetlere inat hemi de.
Bu siteyi takibe alın. Nilay için diil sadece, türkiye de insanların hayallerine inanabileceği bir yer olsun diye yapın bunu.
Bir de ingiltere'de kurs bulsak hatuna, Martha Stewart olacak :D
Allah herkesi hayallerine kavuştursun, amin! (tabi o hayaller başkalarına zarar vermediği sürece :p )
"lan acaba doğru mu yaptım, la acaba.."
diye.
karar verme mekanizmama ...
AKP li değilsen Atatürkçüsün,
Yok atatürkçü de değilsen Pkk lısın,
Eşcinselsen dindar olman yasak,
Dindarsan içki içemezsin.
Başörtülüysen sevgilin olmayacak, İlla AKPci olmalısın. Laik olman zaten mümkün değil.
Birbirinize karışmanıza bir türlü izin vermiyorlar.
Size inandıklarını öğrettiler, senelerdir robotlar gibi törenlerden oluşmuş dev gövdelerle binbilmemkaç defa vatan kurtardınız. Size adını sanını bilmediğiniz yerlerde olmuş yüzyıllar önceki savaşların sarhoşluğunu verdiler mastrübasyon malzemesi yapmanız için, maksat ülkenin üçüncü dünya ülkeleri arasında bitli donuyla salınışını görme, atalarının gölgesiyle smokin gibi gözüksün o bitli donlar, yine büyüklen, yine gururlan ki karnın doysun. Aslında karnın doymuyor kardeşim. Karnın gurulduyor. Gurultuyu duyma diye sana etiketlerden oluşan bir koro sunuyorlar. Her biri bağırıyor: laikçi, şeriatçı, akpci, dinci, yobaz, pkkcı, kürtçü milliyetçi, faşistçi, anneci babacı, alamancı.
Birinize de Afyonlu Katolik Gay Taşfırın Ustası demediler mesela.
Bir seferde bir etiket. Bir düşün. Bir aç gözünü. Karşındakine küfretme. Karşındakine karış. Seni etiketleyip, parçalayıp yönetmelerine izin verme.
Etiketletme
Parçalatma
Yönettirme.
(Bu arada ben dizimag'e çeviri yapıyorum, Glee Project'i çeviriyorum ve Pretty Little Liars, Desperate Housewives ve de Sherlock'u da ben çevireceğim ciciler. Merope nickimle yapıyorum yine çeviriyi.)
öneri 1: erdoğan nil'e de tecavüz etsin. olaylar bu şekilde çözülsün, yani tecavüz mağduru olan nil de gidip şikayetçi olur 2 dava da çözülür.
artıları: nil'in üzerinden de bol bol dram sosu döker en az 5 bölümlük hikaye çıkartırsınız ikinci bir tecavüzden
eksileri: odak noktasını fatmagül'den nil'e kaydırmadan konuyu dallanıp budaklandırmanın zorluğu.
öneri 2: fatmagül ve mukaddes her hafta bir tecavüz çözsün.
artıları: cold case tarzında bir tecavüz polisiyesi şekline gelir bakasınız 20 sezonluk hikaye çıkar fena mı?
eksileri: bizim millet polisiye izler mi? ayrıca her bölümde yeni tecavüz case'i yazmak zahmetli iş canım. öyle şu anki gibi, iki salınmalı bir kaşınmalı senaryolar yazmak gibi kolay olmaz tabi.
öneri 3 : ebe nine ve avukat civanım arasında tutkulu ve fantazi dolu bir sado mazo ilişki
artılar: seks daima satar
eksiler: rtük..
öneri 4 : seks olayı daima para ediyor ya, mustafanın aygırlık yükümlülükleri geri gelsin.
artılar: mustafa her bölümde ne kadar karı varsa çitilemeye devam eder, aşk ihtiras fırtına gelsin reytingler.
eksiler: mustafanın başında bunca dert varken adam fırsat bulup çükü nasıl kaldıracak, bu kısım tam bir problem.
öneri 5 : kuzey güney de sizin dizi madem, onunla kesişmeler olsun. yaşaranların imdadına sinanoğlu holding yetişsin. malum önüne gelene iş veriyorlar, yatırım yapıyorlar.
artılar: orda hale soygazinin canlandırdığı bir kadın var, aha işte o reşat yaşaranı çitilesin. gelsin seks ve ihtiras. mature temasına ver gazı. en az 3 bölümlük suyu çıkar bu konunun. avukatla ebe nine var bir de nasılsa.
eksiler: şimdi iki diziyi karıştır, yeniden senaryoyu düzenle, kıvanç tatlıtuğ'u ikna et falan, zor iş.
ece melek ve bizim çocuklar, sıkmayın canınızı ben düşünmeye devam ediyorum kuzucuklarım. aklıma yeni senaryolar geldikçe yazacağım buraya.