gerrain ödüllerine özendim.İşte anne quizi. selam sana cannım annem.

1- aşağıdakilerden hangisini, annesi merope'a söylemiş olabilir?

a-) ayyynı babana çekmişsin!ziktir git gözmün önünden
b-) mühendis ol yavrum nolur! bilgisayar mühendisi olmalısın sen.
c-) seksi miyim hala ya? seksapelimi kaybedicem diye korkuyorum.
d-) seni dogurdugum gün içimde garip bi his vardı, başıma gelecekleri seziyordum sanki evladım.


2- aşağıdakilerden hangüsü, annemin günlük alışkanlıgıdır?

a-) evde donla dolaşmak
b-) balkonda çay içmek
c-) balıkları yemlemek
d-) annesini aramak

3- annem, babama "sence seksi miyim?" diye sordugunda ne yanıt almıştır?

a-) taş gibisin!!
b-) hanım sen aynaya bakmıyosun galiba?
c-) seksisin, seksisin ama için boş..
d-) hanım çocukların yanında böyle şeyler sorma!

4- annem yazın hangisini yapmaz?

a- diyet
b- tatil
c- fakirlere yardım
d- duygu sömürüsü

5- annem'in o zamanlar sevgilim olan eşimi ilk gördükten sonra dedikleri:

a- çok kıl bi çocuk bu
b- omuzları geniş degil.
c- hiç akıllı gözükmüyor.
d- 2 aya kalmaz biter bu iş.

5- bir örtmen olarak hangisini yapmış olamaz bu kadın!!

a- 2 metre boyundaki ögrenciyi cetvelle hışır etmek
b- sınavda "birbirinize bakın doya doya nasıl olsa anlarım" demek
c- çorabım kaçtı çocuklar ayakta anlatamayacagım bugun demek
d- derste çalan telefonu açıp "dersteyim görmüyomusun sonra ara" demek


cevapları bilene çilekli dondurma!

Nasıl delirdim?

evet esasında bu olmalıydı yazının baslıgı. bilgisayar mühendisi olmasına ragmen teknoloji özürlü olan bendeniz, sanmayın ki unix ci, linux bayragını dalgalandırıyor efil efil.

Yoo..Tamamen içimdeki bi yerden cövüldeyen hisler, microsoft a karşı beni nefretle dolduruyor.

biir, abuk subbuk hata mesajlarından nefret ediyorum Microsoft..

ikii, windows update denilen Allahın belası servisten nefret ediyorum..

üçç, güvenlik deyince bir tek kendi açıklarını yakalıyabilecek kadar salaklaşmakdan...

döört,serverlardaki şu internet explorer enhanced security configuration denilen o bela, o iğrenç, o neye yaradığı mmechul soysuz özelliklerinden,

beeş, böyle senin bütün yazılımlarının birbirine benzemesinde

altıı, live search denilen aptal ötesi arama motorundan dolayıı,

yedi ve en önemlisi bişeyi ilk kendin icat etmiş gibi piyasaya sunmandan!!!

Tutmayyın leeyn dagıtıcam!

Bill! bill! sana diyorum. cartel misin oglum sen? mafya mısın? niye işgal ediyon len piyasayı? belki windows a rakip meadows diye işletim sistemi çıkacak? Belki hayat bayram olcak?
oracle, firefox, google, artık kimi rakip gördüysen eşeklerle beraber kovalasın seni Mic.

pıhhh.

Not: yukarıdaki yazı 5 saattir notebook başında pek sevgili .microsoft ürünlerinden olan sql server, sharepoint ve sharepoint designer ile cebelleşen küçük bir kuş tarafından yazılmıştır.


dipnot: cikler, gider, oo yee arada böyle kendinden geçiyoree..

dipçiknot: uzlaşmacı yaklaşım sergileme bana, duble kafa korum sana.

Ah ne de güzel bir şiiridir Cahit Külebinin..İstanbul bu şiirin adı ama pek çok insan onu Yaşar Kurt'un kamyonlar kavun taşır şarkısından ötürü öyle bilir..

Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır

Fakat içimde şarkı bitti.

Sanki büyüdükçe dünyayla geçinememiş, niksardaki evindeki mutlulugu bir daha hiç tadamamış ve onu çok özleyen küçük bir çocuk..

Hepimizi aldatıp giden birileri var tabi. Ama şehirlere küsmüyoruz sanırım.

bu şiirde beni en çok etkileyen niksardaki evinde küçük bir serçe kadar hür oldugunu anımsaması. Şu hayatta neyle kavga etsek o tasasız o mutlu çocukluğu anımsamıyor muyuz?

Çocukluğumuzu özlemiyor muyuz?
Evet, çok özlüyoruz. çünkü yaşamak delirtici bir savaş.

Ne zaman can sıkıcı bişey gerçekleşse ayrıntısı ve anahatları ile anlatmasam bile gelip buralara dert kusmaktan geri kalmam. Ha iyi de oluyor esasında, o olay ne zaman olmuştu diye dönüp bakınca günü gününe buluyorum hepicigini.
Bugun yine berbat olaylar oldu, bir anda hem de. Hepsi kendi salaklıgım. Yaptıgım hataları bile bile yenilerini yapmıyomuyum, kendi kendimi gırt diye gırtlaklayasım geliyor.
Ama bu sefer hatamı yaşayacagım, hatamın bedelini ödeyecegim. Kaçmak yok.

Okuyuculardan özür dileyerek bir de dua edecegim.

Allahım, kütfen işler iyi gitsin. Beni utandırma. Güzel olsun herşey. Uğraşmaktan korkmuyorum. Hayattan çok da fazla şey istemiyorum gibime geliyor. o istediklerim de olsa, lütfen olsa...

reçel yapacagım önümüzdeki haftasonu vakit bulursam. mehmet ramazanda reçel yesin istiyorum. bal yesin falan.

Ramazan alışverişi korkunç bişey. marketler insan dolu. ben en çok kalıp şeklinde aldıgım tereyagını sevdim. onunla ne çorbalar ne pilavlar yapıcam! açılın, ben gelicem! baş aşçı.

Milletimizi sarmaya ve içerden göçertmeye yönelik ahlaksızlıklar silsilesine bir yenisi eklendiginde tabi ki biz devreye giriyoruz sayın okuyucular.. Bu rezaletleri ortaya çıkarma vazifesini üstlenen hiçbiryer cehennemin dibine kadar bile olsa bulup takip edecek sizi utanmaz arlanmazlar!

Şirinler denen bu musibetlerin gerçek yüzleri dosyamızla karşınızdayız.

Şirinler deyip bağrımıza basmıştık...

İşte bu şok fotograf bize çok güvenilir kaynaklarımız tarafından bu sabah iletildi. Şirin baba bu resimde adı bizde saklı olan bir şirine çok ama çok ayıp hareketler yapıyor.

Soruyoruz sana şirin baba? Şirinliğe sığar mı? Haydi diyelim ona sığdı, peki ya erkekliğe sığar mı?


Ah şirin baba ah..saçına sakalına bakıp bunca sene seni adam sandık, sana çocuklarımızı emanet ettik ekran başında da olsa.

Fakat sevgili seyirciler, bu kadarla kalsa iyi. Tüm bu sapıklıklar içinde yetişen zavallı Şirine'nin de gerçek yüzünü ve yalan dünyasını tespit ettik.

Şirine mi kevaşe mi?


Şirine nin gece hayatına olan düşkünlügü kulislerde dolaşan söyletiler arasındaydı. Fakat biz bunlara dedikodudur deyip geçiyorduk, geçmez olaydık.



Alkol problemlerinin yanı sıra, oldukça çapkınmış bir de şirine. partiden partiye koşmaktan hayatını mahveden zavallı yavrucak, kendisi ile yaptıgımız kısa telefon görüşmesinde, "beni şirin baba heder etti" diyerek gözyaşlarına boğuldu.




Şirine nin bu çok özel fotografları aynı zamanda gördügünüz gibi çocuklarla hiç alakası olmayan tamamen fetişlik gibi gavur icatları ile alakalı yansımalar barındırıyor. Ah şirine ah.. yakıştı mı sana?

Partilerde ağına düşürdügü genç adamları mantarının arka odasına götüren Şirine bu adamları sabah olmadan sepetleyerek karga bokuunu yemeden uyanan şirinlerden gizlice iş çeviriyormuş.. MAsum erkekler hiçbir şeyin farkında olmuyorlar, tertemiz hisleri tek gecelik bir ilişki ile kirleniyor. Resimdeki kurban Ö.V. şöyle dedi: "tertemiz hislerimle oynadı. kirletti beni. şirindir diye güvendim, şirinlendim!"

İşte böyle sayın okuyucularımız. vay anasını dediginizi duyar gibiyiz. Evet, şirin dedik bagrımıza bastık, yeri geldi cumaya gittik birlikte, yeri geldi elele tutuşup ateş etrafında döndük. fakat heyhat.. buraya kadarmış.

Ben başından beri toplumu uyarmaya çabaladım

Tüm bu olaylar üzerine mikrofon uzattığımız Hacı Gargamel Efendi dertliydi..

" Ben toplumu başından beri uyarmaya çalıştım. Sakalım yok diye beni hacıdan saymıyorlar!!!Bu yaratıklar iblis, bin defa dedim! Hayırlı bişey olsalar renkleri mavi olur mu? Yeşil olur bi kere. Beni herkes yanlış anladı. Ben bu ahlaksız namussuz küçük şerefsizlerin şirin kimligi altında daha ne işler çevirdiklerini biliyorum. Bunlar o şirin köylerinde tarlalarında ne yetiştiriyorlar sanıyorsunuz? Tüm dünyanın uyuşturucu stogunu karşılıyor bu melun yaratıklar. daha da konuşursam yer yerinden oynar."

dedi ve sustu. biz de üstelemedik. Çocuklarımızı bekleyen korkunç tehlikelerin üzerindeki sisi bir parça da olsa üflemiş olmanın huzuruyla nirvanaya ulaşmıştık çünkü...

Not: Sevgili okuyucular Barbi dosyamızdan sonra gelen telefon - email ve tebrik yagmuru için çok mersi. Ama yanlız bi istirhamım var. tebrik degil kek pasta yollayın lan! açız!

Napsam rahat edemiyorum..Huzursuzum. . Hayatın bazı dönemleri hep böyle zor olmak zorunda mı? Güzel güzel giderken bir anda agzımıza sıçmak hayatın alışkanlıgı mı?Umarım herşey istediğimiz gibi olur.

Kaşıntım tuttu gene blogumun görünümünü değiştirdim. Blog kelimesinden tiksindim yeminle.
Ya sevgili raspberrypie'ın sitesinin banner'ındaki balerin Pin-up kızımız, beni bay Alberto Vargas'ın şahane çizimlerine götürdü .
banner daki hatun da tahmin ettiginiz üzere onun eseri.
Vintage tabir edilen dizaynlara bayılıyorum..
Ben kiim dizayn etmek kim, elimden geleni yapıyorum işte. biraz ordan, biraz burdan, değiştiriyorum. işalla güzel olmuştur.

esasında wordpress yazılımı ile custom domaine geçicem. kayınvalidemlerin kreşinin sitesinde wordpress denemelerimi yapıyorum, orda şablonumu şuyumu buyumu herşeyimi hazırlayıp öyle domain alayım diyorum.. yani boşu boşuna akmasın zaman kendimi biliyorum çünkü aylar sürebilir.
Kısaca, o wordpress i kurdum, ama güzel bi tema hazırlayana ve yazılarımı taşıyana kadar buralardayım bebegim.

Şu tarihin hırslı kadınlarını hiç anlamıyorum. Yani can sıkıntısından mı böyle dünyaya damgasını vurma telaşı? malum cep telefonları yok, internet yok, kitap varsa da çeşitli degil, playstation yok pc oyunları yok...

Ben etrafımdaki kadınlara bakıyorum en büyük derdimiz ya "ne pişicek akşam" veya "sezon indirimi başlamış bitmeden gidip güzel bişeyler alalım" tarzı pepiler ve püpüler..

Oysa bir Anne boleyn (ki samimiyetimizi bir basamak yükseltip kendisine anne diycez bundan sonra), bir hürrem öyle mi? Kadınlar yememişler içmemişler kraliçe olmak için azmetmişler. Yine Anneannemin laflarından birini söyleyecegim, azimle sıçan taşı deler hesabı, ikisi de kraliçe olmuşlar. Peki efendim bu iki kadın arasındaki farklar nelerdir? haa, Hürrem osmanlının Anne boleyni midir? Veya Henry nin mi çok uçkuru gevşektir?


Belki de en acı dolu fark şudur ki Anne Natalie Portman gibi bir dünya güzeli tarafından canlandırılırken Hürremin son derece yapmacık ve aklı başında hiçbir insanın hazzetmeyecegi Gülben ergen hanımefendi tarafından bıttırılmış olmasıdır. Yani düşünsene ölmüşsün, ardından film yapıyorlar, insanların kafasında bir Gülben olarak kalmak var bir de Natalie. Anne şanslı kadınsın vesselam!

Yani ben bu bloga şu yandaki Gülben resmini koyarken bile uzun uzun düşündüm esasında zaten okuyucu yok ulan, olanları da kaçırır mıyım acaba diye.

Yani tabi bir ihtimal gülben ergen hürrem diye google dan aratanlara da hizmet etmiş olabiliriz fakat yine de diyorum ya koskoca hürrem sultan kendini Gülben ergene oynattıklarını görseydi herhalde mezardan kalkar zombi olarak bile olsa bu işe engel olurdu.

Peki ya gerçek yüzleri? Tarihin bize getirmiş oldugu bu resimlerden görüyoruz ki ikisi de ahım şahım güzel degil. (anneanneme göre götüme benziyor diycem ama anneannem ölünün arkasından konuşmaz.)



Fekat işte bizim uçkuru gevşekler bu kadınların ardından koca krallıkları imparatorlukları davul gibi tokmaklamışlar, bütün düzenleri dengeleri altust etmişlerdir.

İşte bu noktada ne yazık ki Hürrem yine boleyn kızına göre sınıfta kalıyor. Koskoca krallık mezhep değiştirdi kral Anne hanımın kukusuna legal olarak kavuşabilsin diye Hürrem hanım? Kanuni sizin için kaç kanun bozdu haa?

Fekat Anne boleyn in sınıfta kaldıgı nokta ise çocuk bogdurtmak oluyor efenim. Hürrem mustafayı kanuniye öldürtmeyi başarmıştı fakat Anne Prenses Mary i tarihin bize fısıldadıgına göre zehirlemeye çalıştı ise de cortlatamamıştı.

En nihayetinde sanırım gene Hürrem kazanır çünkü, kralı da kellesini de elinde tutmayı başardı hatun.

Olan oldu işte Zavallı Anne,
Ne kral elinde şimdi ne de kellen,
o kadar hırs yaptın hepsi bosa gitti
bir tek amcangilleri zengin etti.

Yavrucak..yazık oldu cidden. Bu kadınlar şimdi yaşasa diyorum. Ah recep, ah recep! bunlar gelirdi senin hakkından. onu da dinsizin hakkından imansızın gelmesi temalı başka bir yazıda incelerken sizlere veda ediyorum sayın seyirciler.

Sarışın Bebek barbie nin 3 tane daha arkadaşı vardır.
Esasında bu kızlarımız biri zencü biri esmer biri kızıl saçlı oldukları halde hepsi Barbie pakedi ile satılır, Barbie diye bilinir fakat bunlar aslında Christie, Teresa ve Midge.

İşte biz bu isimsiz kızlarla, bunca zamandır hakkı yenmiş bu zavallı bebekleri bulduk ve konuştuk.

DEV hizmet! Christie, Teresa ve Midge ile yaptığımız bu roportaj çok konuşulacak!

İşte Soldan sağa Christie, Midge ve Teresa. Bakın Barbie'siz ne kadar da mutlular! Roportajdan önce Plastik olmalarına rağmen üçü de oldukça gergindi.

Ben: Evet kızlar dilerseniz başlayalım.

Midge: Tabi ki Merope cigim..

Ben: Esasında midge, bende senin denizkızlı bebegin vardı fakat yıllarca onu barbie sanmıştım. Onun sen oldugunu öğrendigimde çok geçti. Bu yüzden ben kendim adına çok özür dilerim senden.

Teresa: Vallahi bu zaten bizim tüm dünyada en büyük sorunumuz. Bana siyah saçlı barbie demelerinden bıktım usandım.

Christie: Ben de zenci olduğum için dışlanıyorum. Pek çok ülkeye beni sokmuyorlar bile! nerde kaldı insan hakları? yetkililere sesleniyorum!

Ben: Evet Teresa; roportajdan önce Barbie hakkında bildiklerimi söyleyecegim artık diyordun..

Teresa: Vallahi bakın, bir kere bu kadının ismi bile düzgün degil. Hepimizin insan gibi isimleri var. Kaç kere senin adın Barbara mı, nedir, kamuya açıkla dedik. Yanlış anlamayın ama insanın arkası sağlamsa sırtı yere gelmiyor.

Midge: Ben şunu söylemek istiyorum. Barbie ve Ken in çizdigi mutlu ilişki olayı tamamen yalan!

FLaş Flaş! Ken Barbie 'yi dövüyormuş...


Christie: Kesinlikle. Bizim yanımızda defalarca kollarını koparttı. İnsan içine çıkınca canım cicim, ama kameralar arkasında işin aslı öyle degil.

Midge: Söylemeyeyim diyordum ama dayanamayacagım. Barbie Ken in dayakları yüzünden çocugunu düşürdü.


Teresa: Psikolojisi bozuldugu için görüyorsunuz ki bu elim olay esnasında bile gülümsüyor. Kızı delirttiler!

Ben: inanamıyorum.. ama bir yandan da küçücük çocuklarımızı mutluluk masalları ile kandıran barbie nin yalan dünyasını ortaya çıkardıgımız için buruk da olsa bir sevinç hissediyorum kızlar.

Eskiden böyle degildi


Christie: Bakın bu bizim eski günlerden bir moda çekimi.. Barbie nasıl da mutlu ve sağlıklı. O zamanlar hepimiz birbirimize sımsıkı bağlıydık ve aramızda sorunlar yoktu.

Midge: Evet ne zaman ki Ken le çıkmaya başladı bu kıza bi haller oldu.

Teresa: Ken bizim barbie nin ününden geçindigimizi, barb in bizsiz daha çok para kazanacagını söyleyip onun beynini yıkadı.

Christie: Ken tam bir redneck tir ve Ku Klux Klana da üyedir. Beni özellikle dışladı. Benim küçük çocuklarla içli dışlı olmamam gerektigini ve plastik dünyada yerimin olmadıgını söyledi.

Midge: Kenle 50 senedir birlikteler. Ama artık uyuşturucu, çarpık ilişkiler.. bunların hepsi barbie yi bitiriyor. Ezeli rakibi Cindy spor yaparken barbie partilerde kendini harcıyor.

Barbie nin Çarpık İlişkileri!

Ben: Midge, senin kıpırdamayan agzın neler diyor böyle? Ne çarpık ilişkisi?? Uyuşturucu mu kullanıyo bide barbie?

Teresa: Evet Merop. Valla Barbie nin hem kız hem erkek başka bebeklerle yakınlaşmalarına defalarca şahit olduk.




Ben: Bu resimdeki Ken degil ? İnanamıyorum! Bu Disneydeki Prenslerden biri...Yıkılmış durumdayım.

Teresa : Şekerim, Barbie nin bu disney prensleri ile uzun süreli ilişkileri oldu. Hatta Alaaddin in Cini ile bile !

Midge: Hepsi bu kadarla kalsa iyi..Bazı kız bebeklerle de uygunsuz durumları var.

Christie: Arkadaşlar yeter açıklamayalım işin ucunda Barbie nin ekmeği ile oynamak var.

Ben: Hayır! Gerçekler bilinsin.

Teresa: PEki madem.. işte barbie nin uygunsuz ilişkisi.Midge: Barbie Ken de bulamadıgı mutlulugu başka sarışınlarda aradı. Ona yapma etme dedik, dinlemedi.

Christie: Ne yazık ki.. Uzun süre şantaj falan yaptılar bu fotograflar basına sızmasın diye.

Ben: Bu resimdeki kız kim? Barbie nin yüzü belli fakat onun yarısı görünüyor..

Midge: Vallahi bize kendini Stefani diye tanıttı ama öyle birisi yokmuş yani..

Teresa: Uyurken seri numarasını felan kontrol ettik Amerikan üretimi degilmiş. Büyük ihtimalle Avrupadan hatta belki Rusyadan geldigini düşündügümüz bir kişilik kendisi.

Ben: Ken bunu biliyor mu?

Midge: Şekercim, bilmiyordu ama ögrenecek. Umarım Barbiye bişey yapmaz. Sonuçta bunlar ken in suçu. mahvetti gül gibi kızı. İnanır mısınız, bir ara barbie nin pony si ile bile aşk yaşadıgını sandık öyle feci bir buhran geçiriyordu.

Barbie bütün hatalarına rağmen kabulümüz..

Christie: Aynı şeyi düşünüyorum. Ayrıca Burdan barbie ye sesleniyorum. Biz senin arkadaşınız Barbie. Tüm hatalarını sünger çekip seni bagrımıza basarız. Yeter ki o ken denen parazitten kurtul.

Midge: Evet Barbie cigim. Seni bekliyoruz..Seni çok seviyoruz biz. Kardeşin falan da çok özledi dön evine.

Teresa: Ben de aynı şeyi yineleyecegim. ve de ken, sözüm sana. O kızın kılına dokunursan ; çıplak resimlerini basına veririrm. Erkeklik öyle olmuyor beyfendi! Herkes ne kadar erkek oldugunu görür bak ona göre !

Ben: Teresa, bildigin şeyler mi var?

Teresa: Şimdilik kendime saklamak istiyorum. Ken anlar.

Ben: peki o halde kızlar, bu hoş sohbet için sagolun.


Gördügünüz gibi, Barbie çok zor durumda. Umarım aklını başına alır. Bir ara tesetture bile girmişti ama bu dinlediklerimden sonra anladım ki hamama girip 40 tas su dökülmesi lazım başına. Ne diyelim! allah kurtarsın, zor işler.

Çocuklarımız kimlere emanet! Anneler babalar uyumayın..


Fotoğraflar,H1N5- fabiopoptrash - criminallychic - hexmar - cristianadvertising- @flickr

daha önce de bahsetmiştim, blogumu taşımayı düşünüyorum. blogger yetmiyor custom font kullanamıyoruz, file upload yok, html ile sınırlı tebelleş olabiliyoruz.

blogskins ten guzel temalar bulmak mümkün ama onların da navigationları berbat.Önceki yazılar seklinde dolaşma imkanı yok, vs..vs..

Şöyle güzel bir blog hosting arıyorum. piyasada cok var ama hepsinin cok fazla feature u var, kullanmadıgım seye para vermek istemiyorum.
ben sadece blog olarak kullanacagım. blog yazılımı olarak nucleus veya wordpress kullanabilme imkanı olsa güzel olur. tavsiyesi olann varsa beri gele.

typepad falan da var biliyorum ama o da biraz tuzlu sanki dimi ya? o paraya blogger dan fazla ne alıcam onu anlamadım ben..

eger bugun sharepoint kurulumunu adam gibi yapabilirsem süper olcek.. Kuruluma basladim ben, parmaklarımı çaprazladım, işallah alnımın akıyla biter!

Ha kurulum dediysek sekerler, söyle next next diye gidenlerden degil, configure, deploy, ince ayar gerektirenlerden..

it ci olduguma, bilgisayar mühendisi olduguma, bazen sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum.

Not: email feed ile eş dost akraba dışında da takipçiler ve okuyanlar oldugunu görmek beni çok mutlu etti. yazılarıma yorum yazmayan, sessiz okuyucularım! iyi ki varsınız :))

Yine klişe bir girişle beni tanıyanlar bilir diyerek söze girecegim, becerikli şirin degilim. Aksine beceriksizin tekiyimdir mutfak ver temizlik konularında. Hayatımda bir ya da iki defa ütü yapmışımdır. Becerdigim şeyler: çamaşır makinesine çamaşır koymak- yıkananları sermek , yerleri süpürmek, yemek yapmak (eh işte). ütü ve bulaşık ise mehmet'in sorumlulugunda. tozu kimse almadıgı için nah böyle bi parmak oldu. ortalıgı temizleyelim mi diye yola çıktıgımızda, ya mehmet ya da ben "ya gel bi el mario kart oynayak" veya "hadi alışverişe gidelim yogurdumuz bitti" diyerek bu işlere karşı immune oluyoruz bişekilde.

neyse bu konumuzun dışında şu an. Bu bir mutfak macerası. Efenim kocam hazretleri ptesi akşamı mesaiye kalacagını ve eve anca 8de gelecegini söylediginde kafamda bir ampul yandı.

1- persembeden beri hastaydım ve yemek yapamıyordum
2- mehmetcigim yumurta kırıp makarna yemekten helak olmustu

madem evde tek basıma kalacaktım, o zaman ona cesit cesit yemekler yapıp söyle enfes bir sofra kurmalıydım!

işe kıymalı börek, bezelyeli pilav, böf stragonof, mantarlı tavuk hedeflerini seçerek basladım. ne yazık ki ellerimin işe bulaşması, tembelligimin karışması sebebi ile size bütün yemeklerimin resimlerini sunamıyorum. zaten açıkcası böf str. lezzetli olsa da her zamanki gibi nasıl becerdiysem suyu kapkara oldugundan pek de iştah açmıyordu. Heyhar! dedim ya, tadı güzel olsa görüntüsü kötü oluyo, veya tam tersi...

İşe yufkaları koyup tepsiyi yıkayarak basladım.

tabi herseyden önce mantarları da sirkeli su da beklettim ki, temizlensin. bir arkadasımın annesi klorak damlatıyodu böyle sebze / yesillik yıkarken ama ben sirkeden ötesine gidemem. aman canım o kadar mikrop da oluversin yani.







Tabi soganları gözyaşsız dogramada insanın elinden tutan bir Rondo olmayınca hayat ne çekilmez olur! İşte soganları benim yerime kahramanca dograyan Rondom, canım, cigerim. (onu her ne kadar 15 günde bir kullanıyor olsam da cok vefalıdır.)


Nasıl insanlarız ki bir süreçimiz bile yok. Süreç derken, şu fırçalar hani anneler pogacalara yumurta, fırın tepsilerine yag sürerler badana fırçası gibi bişeyle. Bende ondan yok!!! o yüzden imkansızlıklar içinde pişti bu börek! naber! bizim arkamızda birleşmiş milletler mi var??

Bu resim, bu evde ne sıklıkla börek yapılmakta oldugunu en iyi özetleyen kare bence. sanırım evlendigimizden beri yani 3 senedir bu yaptıgım 2. börek.

Kıymaları da beylee beeeyle yerleştirdim gördügünüz gibi. 2. kata koydum kıymaları ama paketten 5 yufka cıkıyordu üstü kalın oldu böregimin o sebeplen.. böhü.

İşte bu da kapalı hali. Tabi üzerine yumurtalı sütlü yaglı bi sos sürülüyor ama bende kaşıkla onu sürücek sabır olmadıgından şöyle bi dolastırdım hepsi ortasında toplandı mübarek vezuv yanardagı..

Dikkatinizi kekikle çizilmiş M kalp C ye çekmek istiyorum bu da böregime attıgım imza idi her ne kadar çivi yazısı - magara duvarı resmi standardından baş kaldıramasa da..

Bu da pilav efendiler. Ya o içindekiler ne yazık ki Şehriye degil, pirinçleri kavururken yaktım üzerinize afiyet.

ellerinle toplayacaksın
hem kırdıklarını hem yapıştırdıklarını
batsa da, acıtsa da, yaksa da canını
yaptıgın herseye
herseye sahip çıkacaksın
ellerinle

hani korksan da sevinsen de
tüm dünyaya
ilk uzattıgın
küçük güvercinlerin,
ellerinle.


merope

Değerli taşlarla aram hep iyi olmuştur. esasında uğurlarına inanmam ama, burcumun taşı olduğu iddia edilen ametist ten bolca edinmiştim bir aralar. Bilen bilir, izmir carrefour içinde bu yarı degerli taşlardan tasarımlar satan, emsallerine göre uygun fiyatlı bir dükkan var. işte ben burda onyx denilen o siyah, o mükemmel taşla tanıştım.
Turkuaz ve kehribar bütün albenileri ile, ametist iddiasız ama kuvvetli rengi ile, inci "ben her kıyafete uyacak güçteyim" diye diye duradursun, ben simsiyah parlaklıgı ile gözlerimi ve ruhumu okşayan Onyx i begenmiştim..
Öyle güzel bir taş ki, onu boynuma veya kulaklarıma taktıgımda sanki enerjime enerji katıyor. Eger uğurlu taş diye bi zımbırtı varsa, o benimki, bu biiir,
İkincisi, şunlardan istiyorum. Buldurun!
bundan, şundan, ahh bir de bundan! Şu üstte ve yanda gözükenler de şahane. bendeki de damla şeklinde ama daha farklı. Sanırım şu yandaki gibi bir küpe 30-35 e alınabilir. En azından bunlar için insan öldürülmüyor ya! keşke evlilik yüzüklerinde de pırlanta saçmalıgı yerine, yarı degerli taş çılgınlıgı alıp başını gidebilseydi de, ametist alyanslar, akik tek taşlar alıp yürüseydi.

Without you,

i'm nothing.

sanırım karşılıksız bir aşk yaşıyor olsaydım playlistimde çalacak şarkılardan biri olurdu bu. Her daim ipodumda yeri vardır. Gerçi itiraf edeyim ki placebo nun orjinal albümünü hiç satın almadım, utanarak korsan dinliyorum. Pek az sarkilarını sevdigim icin almakta cimrilik ettim sanırım.

Eski metalcilerden oldugumdan sanırım rock/metal sınıflandırmasını yapamadıgım albümlere para vermiyorum. Mehmet de mp3 konusunda acayip titiz arabada bir mp3 çalmayagöreyim hemen haşlar. AA canım sanki arap şeyhiyiz.

Uzun zamandır baloncuk üflemek istiyorum esasında. Öyle uzun zaman oldu ki yapmayalı? 5 sene? 6? 10? bilmiyorum , hatırlamıyorum. ama sanki mehmetle bi defasında yapmıştık gibi ...

annem romanını yazıyor, öglen onu görmeye gittim (aynı sitede oturdugumuz için çok uzak yol gitmedim esasında) 3 gündür hastayım, anne bana bak diye kendimi önüne attım.

Agustos ta ölüyorum arkadaşlar.Grip mi bu soguk algınlıgı mı, denize girip ıslak ıslak dolaşmaktan mı oldu, yol yorgunlugundan mı, bilmiyorum. ama agustos başında öksürüyorum, burnum şorul şorul akıyor ve ateşim var. ah! bogaz agrısı tabi bir de.

Ben de annemden geri kalmadım, ben de romanımı yazıyorum. uzun zamandır kafamda iki sci-fi temalı hikaye vardı ufaktan basladim, inanin nereye dek götürebilirim bilmiyorum. Şu ingiltereye taşınma hikayemiz sonuçlanana dek sanırsam çok bişey yapamayacagım.

blog yazmaya çok alıştım, hayata bi perdenin arkasından soluk alarak yaklaşmak gibi bişey, sanki kendimi bir teraziye koyup herkesin önünde tartıyorum. tanışmadıgımız insanlarla yorumlarda buluşuyoruz falan. ilginç!

Yarın işe dönüyorum, bir yandan da yüksek lisans tezime başlamak zorunda oldugumu biliyorum, aslında tezimi yaptırmak için ekşi den birini bulmuştum ama kafasındaki fiyatı bir türlü söylemedi, ben de vazgeçtim. İlk baştan pazarlık edip anlaşılmazsa ben o işten ne anlarım.

Aslında hep inek bir ögrenciydim ama heyhat, MBA de tez mi olur kuzum, hem ben bilgisayar mühendisiyim, mba yi de tezsiz diye yaptım, bitirme projesi diye önüme tez getirdiler gene. yapıcaz işte biişiler..

bu yazıyı okuyan birileri varsa, esenlikler dilerim, güzel günleri tatlı bulutlar, sevgi aşk popişlik falan.

Cancişler, ben evli ve başı gayetle baglı bir hatun olarak artık gözümü dışardan evimin içine sokmuş durumdayım. Zaten kocam şahsıyla tanıştıgımdan beri başka erkeklerle olan ilgim -2500 derecede. bu da bir saglam 8- 9 seneye tekabul etmekte.

Neyse efendim, bendenizin validesi, ki kendisine kod adı yakli diyelim; çocuklugumu ve genç kızlıgımı "ah şu erkek ne taş" "ah bu herifi allah mı yaratmış?" çığlıkları ile doldurmuştur eksik olmasın. Genç kızlıgımın ilk demlerini bir fen lisesinin yatakhanesinde harcarken efendim, sırf annem begeniyor diye özenerek dolabıma Antonio banderas resmi yapıştırmışlıgım vardı, ama esasındabana sorulsaydı antonio banderas ile bir salyangozun bana eşit çekicilikte gelmekte oldugunu itiraf ederdim.. sanırım ben annesine özenen o çocuk kadınlardandım bir süreligine..

Neyse canlarım, sözün özü işbu blog da annemden bahsetmeye karar verdim uzuncana. O benim şekerparem, yıllardır yanından ayrılamadıgım çılgın kuşum. Kimin annesi üstsüz güneşlenir? kimin annesi seksilik konusunda iddialıdır ki? Ben ve annem, taban tabana zıtız. ben ne kadar makyaj ve şaşaa dan uzak bir kadın isem annem de o derece feminen ve kadınlıgını bagıra çagıra yasayan bir kadındır. Gerçi şu sıralar yaşlandım artık diye dolaşmakta ama ben size diyim mi, antalyada memeleri gene güneş gördü yani :P

neyse efendim: İşte yakli nin sevdigi erkekler: taa taaam

- efenim kızımız ne işle meşguldu?
- Part-time bebişlik yapıyor kendisi.
- gıdı mı o?
- öhöö öhööö

Sevgili Okuyucu,

Sen bu satırları okurken ben Antalya da denizin ve güneşin tadını çıkarıcam. Aşkımla annemle ve kızkardesimle :)
Bu yüzden 1 - 1 buçuk hafta kadar internet camiasının agzına sıçamıycam yazılarımla..
Çok çok özür diliyorum yoklugumun yarattıgı huzur duygusundan dolayı.

Si yu leytır!

Bellatrix yani kızkardesim ve ben kendimize bi domain alıp ortak blogumuzun orda yaşamını sürdürmesine karar verdik. ben teknik eleman olucam tabi o da fotoşopçu. o yee. sıkıldım lan ben blogger dan.

bu nedenle arayüz degişikligimi de geri aldım. İnsan gibi taşınıcam. Ama bu 1-2 ayı bulur herhalde, malum daha tezdir, vizedir, ohh...

Bugun tatile çıkıyorum.
Mesudum.