Benim çocuğum yok valla..
Henüz istemedim, şimdilik istemeyi de planlamıyorum. Tohuma kaçmak üzereyim, çok genç değilim ama olsun. Bu işlerde niyet önemli! istemeden olmuyor :)
Ay, biz çok mu geniş büyüdük bilmiyorum, anne babalarımız zamanın telaşesi ile bizim ruh hallerimizi, endişelerimizi, yaramazlıklarımızı hiç mi sallamadılar? Malum hayat eskiden bu kadar kolay değildi... Nerde böyle bir tıkla telefon parası ödemeler, internetten alışveriş etmeler falan. Bir ayakkabı almak için taaaa kalkıp şehrin çarşısına gidilirdi. Şimdi her köşebaşında bir AVM ve ruhsuz mağazalar. Mcdonalds denilen dandik hamburgerciye kırk yılda bir gidilirdi, milletin doğumgünü falan yapılırı oralarda... Eskiden lüks olan herşey bugün sıradan, eskiden olan şeyler "ay nasıl cep telefonsuz yaşıyorduk yaaaae" boyutunda..
eskinin yaramazları ise bugün hiperaktif.
Bugün Nilay Gülse Birsel in bir yazısını okudu, valla eskiden yaramaz çocuğun ağzına bir tane çarpılır, susar otururdu. Şimdi kime sorsan çocuğu ya hiperaktif ya indigo ya bokpüsür... hayat giderek zorlaşıyor ve her yenidoğan için daha da üzülüyorum. Artık herşey çok kolay ve herşey çok kolay oldukça hayat daha zor ne yazık ki...Çocuklar artık plastik soluyorlar sanki, plastik yiyorlar, plastik üflüyorlar...Çocuklar artık daha küstah, daha ruhsuz, daha umursamaz. Bunun adı ilerde bireyselcilik mi olacak bilmiyorum ama şimdinin çocuklarının en büyük sorunu bencil olmak...BEN den başka birşeyi umursamamak...ve o BEN e güzel ambalajlarla sunulan herşeyi büyük bir açlıkla çiğ çiğ tüketip sonra kabız olmak.
belki de eskinin çocukları, şimdinin anne babaları çocuklarını bencilliğin serin sularına iterek özgür ettiklerini sanıyorlar ama büyük yanılgı. Daimi rahatlık bir insan için en büyük düşman yahu!! çocugunuza herşeyin en iyisini vermek için kıçınızı yırtmayın bence. herşeyin en iyisinden kimseye hayır gelmez. hayatın içinde batılacak bok çukuru çok. bırakın bişeyin kötüsünü de görsün çocuk be!
herşeyin "en" i hepimizin düşmanı gençler. tu kaka. iblislik yani..
bunu da buraya not ediyorum, çocuklarınızın naylon sorunlarına selam ederim.
DipnoT.
yarın istanbuldan izmire dönüyorum... iyi yolculuklar bana!
4 yorum
Ebeveynlerin abarta abarta çocuklarını dünyanın merkezine yerleştirmenin çocuğu ilerde tahammülsüz, bencil veya muhtaç yapacağını düşünmekle birlikte Gülse Birsel'in yazısı Amerika'da falan yayınlansa "offensive" damgası yiyerek tepki alırdı diye düşünmeden edemiyorum. Disleksik kimse tanımıyorum, ama gerçek hiperaktiviteyi ve bu toplumda yaşayn bir hiperaktif ve ailesinde yarattığı çaresizliği yakından gözlemlemiş biri olarak bu tip bozuklukların şu anda tespit edilebiliyor ve özel muamele görebiliyor olmasına seviniyorum. Çocuğun kontrol edemediği bozuklukları şımarıklık olarak nitelendirmek çok acı verici birşey o çocuk için. Bu bakımdan yazıyı okuduğumda Gülse Birsel'e biraz sinir oldum.
YanıtlaSilGülse Birsel'in yazısını okudum ben de dün. Gerçekten de ona hak vermemek elde değil. İşleri, duyguları, çözümleri karmaşıklaştırdıkça; hayat da zorlaşıyor, karışıyor.
YanıtlaSilBir mıncırıkla insanın kendisini kendisine getiresi geliyor.
i totally disagree, respectfully. cocugun, yegenin falan olunca acarim konuyu indigo bacim :))
YanıtlaSilsen yurtdısındasın nilufer, orda durumlar farklı olabilir. ben tamamen alışveriş merkezi çocuk röntlerimden ilham alarak yazdım yazıyı.
YanıtlaSilen derin düşüncelerini dök bebeğim