zaten geçen gün xmas crackers denilen şeyle tanışmamın şokunu henüz atlatamamışken bu darbe çok agır oldu. ben onu yenecek kraker sanıyordum megersem pat diye patladıgı için cracker deniyormuş ve içinden de oyuncak çıkıyormuş :\ ucundan çektirdiler ve patlayıverince ne hale geldim siz tahmin edin. adını vermek istemedigim bir akrabam 'şu parmagımı bir çekiversene' deyip osurdugundan beri böyle bir duygu hissetmemiştim...
Icimde bir sey kiyamet kopsun istiyor aslinda, ama kopmayacagini dusunuyorum, cunku islam kiyametin tahmin edilemeyecegini soyler.
Ben dogaustune inanmak zorundayim cunku din emrediyor. Yani sen okuyucu eger bir dini takip etmiyorsan, lutfen salak muamelesi cekmek yerine, saygi duy.
Sanirim ingilizlerle turklerin en onemli farklarindan biri de bu, patatese bile inansan ‘nasil olur mal misin’ diye tartismaya girmiyorlar. Dini inanci, ahlak denen etiketleri, kimin ne kadar ozgurluge sahip olmasi gerektigini tartisan bir bizleriz, derdi bitmedigi halde kendi kendine dert uretme mekanizmalari yaratan turk milleti…turkiye halki… ya da her ne isim verirsen.
21 aralik da bir nevi uvey evlat, bir nevi gayri mesru cocuk, umursamiyormus gibi yaptigimiz halde yine de ustune gozlerini dikecegimiz bir gun. kiyametin kopacagina inananlari mal diye nitelendiriyoruz, sirince’ye gidenleri asagiliyoruz, halbuki birakalim isteyen istedigine inansin degil mi, istersem 22 aralik sabahi gokten isa’nin inecegine inanirim, istersem 21 aralik sonrasi dunyanin her zamanki berbatliginda, ne eksik ne fazla yuvarlanip gitmeye devam edecegine.
ve gunes kopmamis bir kiyametin mujdecisi gibi bir kez daha dogarken, bir yerlerde birilerinin ‘keske kiyamet kopsaydi’ diye mirildanacagina…
Kiyamet koptugunda Rahman’a kavusmaniz umidi ile, merop sevgilerini sunar efendim. Kisisel kiyametlerden uzakta bir merry Christmas olsunlar efenim.
Dip Not: is yerine turkiyeden Turkish delight getirdim ama xmas cikolatalari varken yuzune bakan olmadi, gayri mesru evlat gibi duruyor zavalli itilmis lokumlarim :( zikkim yiyin e mi!
Bir haftalik turkiye macerasi sonrasi yine watford’da isimin basinda pineklemedeyim..Allahtan bugun hava gunesli de Pazartesi Pazartesi turbulansa girmedim.
Ben bu is yerini su ana dek en en en gicik oldugum yer olarak nitelendirdim. Insanlarda bi bosvermislik ama; asiri rahatliktan mi, yoksa herkes birbirine kil mi oluyor anlayamadim. Is veren yok. Is verdiklerinde ekstra bilgi ve kaynak almak icin kicimi yirtmam gerekiyor.
Ulan daha gecen ayin odemesini alamadim adam kaldirip totosunu bana account yaratamamis timesheet giris portalinda.
Boyle bir kaotik, esnek bir hal mevcut, gorunuste ve konusmada herkes cok calisiyor tabi ki her zamanki gibi.
Az evvel hemen 5 metre yanimda bir bagiris cagiris bir hediye alisverisi oldu. Kocaman masanin ustunde bir suru hediye, bir kahkaha tufani ayilar gibi anirmalar, kafami cevirip baktim herkes hediyesini aciyor birine de supermen donu vermisler ona sevinmis dangalak. Sonra o bagiris cagiris bitince bir suru cikolata biraktilar oraya, baktim herkes gidip tikiniyor ben de gittim snickers yedim amk.
bu ingiliz insaninin eglenme eglesme ve her ortamda boyle bes dakikada mukus kivamina gelebilme ozelligini bana sabrimi sinamak icin verilmis bir gorev oldugunu dusunuyorum.
Bu iste bir sure daha calisirsam gun 121..hala yapacak bir is vermediler.. tarzinda yazacagim sanirim.
Bu arada internette bir site benim public butun bilgilerimi hortumlayip bana bir profil yaratmis. Bu blogda adim soyadim yazmiyor ama blog yazilarim kabak gibi cikiyor o sayfada. Allah belani versin dipity.com
Nasil silinir bu meret haberi olan varsa aklini paylasiversin bir zahmet. Mail attim 2 hafta oldu cevap donmedi tabansizlar.
Alias Grace’I okuyorum 1 haftadir, nasil guzel, nasil narin, nasil nakis gibi yazilmis bir kitap, eh tabi ki Margaret Atwood isi olunca boyle oluyor. Turk okuyucusunun hoduklugudur bu kadinin kitaplarinin basilmiyor olmasi.
Aman neyse, sabah trende alias grace’In neredeyse sonuna gelmis olmam ve su anda ofiste isten cikis saatini hirsla bekliyor olmam faydasiz, zaman gecmiyor. Isten cikayim da okuyayim diyorum.
Simdiki isimden hic memnun/mutlu degilim.
Neden boyle bilmiyorum bir haftadir user profile service ile ugrasiyorum elinde comak bokuyla oynayan cocuk gibi, sanirim motivasyonum eksik, of!
Yeni yil baslayinca umarmi isler acilir ve baska bir is bulurum, benim ilacim cillop gibi kontratlar olacak.
Bir zihin tembelligi ki sormayin gitsin dostlar, sanki beynimdeki gri uniformali sinir hucreleri yas 31 olunca emekli oldular. Onlari makineleri yaglamaya, mekanizmalari dondurmeye ikna edemiyorum.
Mekanizma demisken tam bir mekanik alet asigi olarak zemberekli saat aldim, canim benim. Tik tik tik sesi beni cocukluguma goturmesin mi daha kurdugum ilk geceden. Benim pilsiz, benim radyasyonsuz, bitsiz, bytesiz, canim zemberekli saatim… ruhumu steampunk’a satacagim. (bir zemberekli saat aldi diye steampunk’a baglayan bilgisayar muhendisinin drami)
Bunaldim dostlar, persembe turkiye’ye gidiyor olmak bile icimdeki camurlu suyu bosaltmami saglamiyor… oturup calismam ve daha cok sey ogrenmem lazim, sonar onlardan para kazanacagim ya daha!
bence takip edilmeli.
http://www.canertaslaman.com/
Bütün kitapları sitesinden ücretsiz indirilebiliyor.
1 haftadir action for children’da calisiyorum. Abi resmen buldum bunadim oldum galiba ben. Oup’I begenmedim arm’a gittim arm’a burun kivridim buraya geldim ama giderek daha az memnun oluyorum. Teptigi firsatlarin ardindan hay Allah keske tepmeseydim diyen kucuk ceren’in drami oldu benim durumum.
Isin komigi arm gel yine goruselim demisti ve gittim gecen hafta simdi gel derlerse geri gidicem onlara. (tukurdugunu yalamak olacak ama napayim) Gittim artisligimi de yaptim soyle actim ellerimi iki yana Fatih terim gibi, valla ben buraya ise ihtiyacim oldugundan gelmedim zaten is buldum hemen, ben buraya arm’da calismak istedigim icin geldim dedim, mudurun caninin yaglari eridi, yuzunde guller acti bunu duyunca. Iyicene yuzsuz oldum artik ben. O utanip sikilan, derdini anlatmaktan aciz insan nerede kaldi bilemiyorum, belki turkiye’ye donunce geri gelir!
Boyle iste resmen transfer kaosu yasayan futbolcular gibi oldum. Pinpon topu gibi bi o sirketten bu sirkete.
Is begenmiyorum cunku sanirim istedigim is dunya uzerinde yok. Idealizm’den degil ama tembellikten butun bu kaos.
Hadi bugun haber gelsin bir yerlerden artik valla sistim burada. Uzun zamandir hicbir is beni boyle sisirmemisti. Yanimdaki godos herif artik sharepoint farmi nasil kurduysa catlayip patlamasindan korkuyor buyuk ihtimal, yonetici access’I vermedi adam bana ya. Ulan pust, kici kirik bi developersin ne architecture ve configuration bir bok bildigin yok, sunu boyle yapman lazim ondan olmuyor diyince agzini kivirip ‘hmmm let me have a look’ deyip saatlerce bekletiyor. Hayir isin kotusu ben gunluk para aliyorum ve burasi bi hayir kurulusu. Gorun iste a dostlar, Maldoradonun biri sayesinde bos bos oturuyorum. Nefret ederim boyle icten pazarlikli, kendi gotunu kollamaktan baska biseyi onemsemeyen tiplerden. User profile, web analytics, hepsi catlayip patlamis bir suru hata var, dingile bana farm admin vermin lazim ki daha derinlemesine arastirayim diyorum yanit ayni : ‘hmmm let me have a look’
Bi site export edicem su an 15 dakikadir bekliyorum ki bana shell admin hakki versin..nasil verilecegini anlatan post bile gonderdim ama tik yok.
Hayir adami gorsen zaten 2. Sinif pop grubu toplu fotografinda kalan en sagdaki kel, tiknaz tip yani direk. IT’ci demezsin. Zaten baska is bulmus zittir olup gidiyomus ay sonu, bu pezo buradan kacip gitmeden bana hicbisey koklatmayacak o gittikten sonar onun yedigi (ya da duzgun yiyemedigi)hurmalar benim kicimi tirmalar artik, otur duzelt isin yoksa. Offff!
Bakin dikkatinizi cekerim ne zaman can sikintisindan kasinmaya baslasam kufurlu konusuyorum. Sevgi kelebekligi ancak keyfim yerindeyken mumkun olabiliyor, iyi sabahlar, hoplasin tepenizde ponpon tavsanlar.
Ama yavrum, ikisinin arasında 1000 pound fark var!
- Kasım 19, 2012
- By Ova (Excuse My Reading)
- 4 Comments
Aman neyse lafı çok uzattım. Buldugum işlerden biri, Londra'da old mutual diye bir finansal danışmanlık firması gibi bişey, diğeri de Action For Children diye bir charity. Annemin ama yavrum, ikisinin arasında 1000 pound fark var itirazlarına aldırmadan charity'i kabul ettim. Çünkü gayet relaxed bir ortam üstelik Salı Cuma haftada iki gün evden çalışacağım. Umarım bu iyi olur benim için.
Çarşamba günü de ARM yeniden çağırdı gel bakalım sen nereye gittin, bir daha görüşelim diye. bir de ona gideceğim. anladınız, işler çorba. herkese mavi boncuk veriyorum, kariyer anlamında mahallenin yollu dilberleri gibi oldum.
Umarım bu iş bana huzur ve mutluluk verir. Para da bir yere kadar. Ömür geçiyor yah. Her Allahın günü londraya git gel, bitkisel hayatta gibi oluyor insan hafta içleri.
Yine de içine girince hak veriyor insan, öyle her önüne geleni hadi hoşgeldin şu kutuları taşı şu broşurleri dagıt, bunu götür getir diye aralarına alamazlar. her şeyden önce orası bir kurum, karaambar kamyoncuları yardımlaşma ve dayanışma derneği değil.
Neyse efendim ben de yeni bir Charity olan Changes MK isimli hayır kuruluşunda gönüllü çalışmaya başladım. Geçen hafta pazarda broşür dağıttım. Şimdi yanlış anlamayın beni de, burada bizim Milton Keynes'deki open market/pazara genelde gelir seviyesi düşük hırpani tipler geliyor. Ben gayet güzel şıkır şıkır giyinmişim pembe atkımı beremi takmışım bütün tombişliğim ve güler yüzümle : 'bedava kurslarımızla ilgili broşür ister misiniz?' diyorum çok komikti. Adamlar sanki uzaydan inmiş bir kaya parçası inceler gibi :'bu ne la?' diye bakıyor ve paralize olmuş şekilde broşürü alıyorlardı. 100 kusur broşürü yarım saate kalmadan dağıttım ama ne zormuş. kimisi çok ters kaşlarını çatıp elini kaldırıyor, kimisi sen kimsin be kadın? dercesine bakıyor..
Bugün de birazdan bilgisayar dersi vermeye gideceğim ama tembelliğim hayır işi yapma güdülerime epey hasar verdi. bu sogukta yarım saat yürüyüp hasta olma korkusu sardı. hani hayır yapınca içimize huzur ve mutluluk süzülecekti? kelebek gibi hafif uçup gitmemiz gerekmiyor muydu :) hayır para verdikleri zaman işe zor gidiyoruz bedava çalışmak gerçek motivasyon istiyormuş :D
Gerçekten bizim ülkedeki en başarısız kurum Turizm bakanlığı olsa gerek, bu kadar güzel bir şehri, bunca tarihi binayı pazarlayamıyorsun, İstanbul İngilizin gözünde haftasonu gidilip kebap yenecek bir yer olarak kalıyor...
çalışmıyorum artık, annem gelmeden önce bi gazla işten ayrılmıştım.
gidip gelemiyordum yol çok uzaktı ve mehmet de başka bir şehirde iş bulmuştu. sonra o iş olmadı ben de kaldım ortadaa.
şimdi bugün 1 telephone interview var ama çok umutlu değilim, hani bazen işin senin işin olmadığını hissedersin ya onun gibi.
geçen çarşambadan beri de hastayım, öksürüyorum çok. ateşli yattım bir iki gün.
bugün driving instructor'um anthony ile başladım ve bıraktım, dersin sonunda özür dilerim çok stres oluyorum sizinle dedim, kaçış o kaçış. bu benim ilk ögretmenimdi, ikincisi de anthony (ama o tony dedirtiyordu)
Tony iyiydi hoştu fakat hep geç kalıyor beni ağaç ediyordu
Anthoy de iyi hoş ama kıl ediyor beni ders esnasında. iyi hoş degil yani anlayacagınız.
of ben düzgün bi hoca bulamayacak mıyım ya. c.tesi günü theory testimi geçtim, yani ehliyet için yazılı sınav. o kadar uzagim ki pratik sınava girmekten!!
Neyse bugün SARIKIZ maden sodası vardı evde yemekten sonra çıkardık sarıkız sodaları. aa bu nedir ne değildir bildiğiniz sparkling water diye anlatırken mehmet 'sarıkız means yellow girl and it is a common name for cattle (cow) in Turkey' diye açıklama yaptı. tam bu açıklamanın bitiminde annem sarışın olan gemmayı dürtükleyerek : You yellow girl! demesin mi..
Gülmekten açıklayamadım valla. Artık özür üzerine özür dilerken bir yandan da annemin ne oldu ki şimdi şaşkınlığına açıklama yaptım. annem de oh excuse me, sorry, ne varsa saydı bildiği.
annemin ingilizcesi pek iyi değil çat pat. ama ortalıgı birbirine kattı gene. kıza da mahçup olduk, ineğe benzer bi yanı yok Allah'tan, durumu kıvırdık sayılır :)
Ben Paris'te en çok mezarlıkları sevdim
- Ekim 22, 2012
- By Ova (Excuse My Reading)
- 7 Comments
Açıkçası haksızlık etmeyeyim bazı yediklerim çok güzeldi ama çoğu kötüydü. Değişiklik olsun diye blue cheese yiyeyim demeyin, küflü peynir mi tam bilmiyorum ama tadı berbat. Deniz ürünü meraklısı iseniz sanırım daha şanslısınız. ben keşke yanımıza börek poğaca alsaydık diye hayıflandım dogrusu. kişi başı 25-30 eurodan aşagıya düzgün bir yerde karın doyurmak çok mümkün degil, biz çözümü sabah ve öglenleri her yerde bulunan PAul isimli pastanelerden abur cubur, marketten peynir alıp starbuckslarda demlenmekte, akşamları ise gözümüzün tuttugu kafelerde dine out etmekte bulduk.. yani Paris'e gidecekseniz ve bütçeniz kısıtlıysa, en güzeli otelde degil studio'da falan kalıp kendin pişir kendin ye olayına girmek sanırım.yemek ciddi bir masraf çünkü, ingiltere'den bile pahalı ayol.
2- Kiliselerin hepsine, Notre Dame ve Sacre Coeur dahil giriş beleş. Bir tek kulelerine, treasury lerine falan giriş paralı. Onlara da girmesen de olur. Müzeler paralı. müzelerden hazetmeyen, şehrin sokaklarında cirit atmayı yeğleyen biri olduğum için bir tek Louvre'a gittim. o da kişi başı 11 pound. Çarşambaları ve başka bir gün daha 9 buçuğa kadar açık. 1 günde gezmek mümkün olmadığı için, önceden sitesinden ne görmek istediğinize bakıp, plan yaparak 9 bucuga kadar açık oldugu günlerden birinde, audio guide bulabilmek için erkenden gitmeniz en ideali.
3- L'open tour
Paris büyük bir şehir. Bütün güzel yerleri görmek için bir tur otobüsü en mantıklısı. Tur otobüslerinden çeşit çeşit var ama en iyisi bu yukarıdaki. tam 4 farklı rotada geziyor, digerleri de buna çok yakın bir ücrette ama 10 noktaya falan gidiyorlar komik yani. biz buradan bot gezisi (batobus) + tur ortak satın aldık, 3 günlügü kişi başı 43 euro. fazla para gibi görünebilir ama sınırsız binebiliyorsunuz, hop on hop off ve deli gibi her yeri görüyorsunuz. otobüsün içinde kulaklıkla gezdiginiz yerlerle ilgili bilgiler de var daha ne olsun. tek downside egzoz gazı. paris'te açık havada trafik bir ölüm.
4- Wi-fi internet parklarda bedava. parklarda Orange'ı bulun. 2 saat bedava baglantı hakkı veriyor. Otellerin yüzde doksanında internetin saati 4 pound gibi fahiş bir ücretken internete girmek için en yakın parkı tespit etmek en mantıklısı!
5- mcdonaldslar çok acayip. ultra lüks görünüyor. anlam veremedim. ama dolaşırken karnımız acıktıgında en yakın pastaneden mis gibi baget ekmeğimizi alıp, marketten de turşu ve peynir türevleri alıp Mcdonalds'dan aldıgımız çaylarla demlendik. her köşe başında bir tane var, ukala garsonların agız kokusunu çekmektense mcdonalds'ta çilingir sofrası kurmayı yeglerım!
6- İlla souvenir alacaksanız, en ucuz satıldıgı yer gare du l'est civarı. magenta bulvarında bi küçük dükkanlar var biz en ucuz orada bulduk anahtarlıktı, minik eyfel heykeliydi. notre dame, eyfel vs gibi atraksiyonların oradan almayın, kazıklanırsınız.
böyle işte. Sacre Coeur'e çıkın mutlaka. ben en çok onun oldugu semti sevdim zaten. paris güzel de, yaşanacak yer değil, gez ve kaç :) güvenli bir yer gibi değil her yerde silahlı (tabanca degil bildigin dana gibi tüfekli) asker/polisler var.
Allah izin verirse Fransa'nın bir de taşrasına gitmek istiyorum, insanlar orada da kaba mı, mendebur mu, egzoz gazı solumaktan mıdır bu tuhaflıklar, ve fransanın gerçek doğası nasıl, merak ettim :)
Paristeyiz ve 4gundur kan damarlarimin ceperlerine kadar fransizlardan nefret ettim.oha, sadece 4 gun ya! 3 gun daha buradayiz haft¤ya ptesi dev post yaparim :)