Beni balkanlara aşık eden kitap, tarihçi
- Kasım 30, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 6 Comments
Tarihçi'yi nihayet bu sabah bitirdim. İngilizce okuduğuma gerçekten pişman oldum; çünkü o detaylı tanımlama ve tariflerde kendi dilimin tadını bulamayınca belli yerlerden maksimum zevk alamadım gibi geldi...
Bilmiyorum ingilizce kitap okurken size de oluyor mu; çok detaylı tarifler varsa bir anda sürükleyiciliğini yitirmeye başlıyor kitap; çünkü yoğun sıfatların bazılarının anlamını bilemiyor oluyorsunuz, vs...
Herneyse, Tarihçi'nin yazısını bir-iki güne Beslenme Çantası'na konduracağım ama bu kitap benim içime felaket bir Balkanlar aşkı düşürdü. Eflak'ı (ki haritada yerini göster desen bulamam), Romanya'yı, ama en önemlisi Budapeşte'yi düşlerken buluyorum kendimi. Gidip görülmesi gereken yerler listemde çok da üstte tutmadığım Balkanlar'ı görme aşkı depreşti içimde!
Elizabeth Kostova o manastırları şehirleri hatta kasabaları çevreleyen orman/dağ/kırları öyle bir anlatmış ki. Dracula'nın kalesini görmeye gitmem lazım arkadaş; işte o kadar!
Yahu kitabın istanbulda geçen kısımları bile İstanbula gidemmm diye dellendirmiş beni; daha ne olsun :)
Bilmiyorum ingilizce kitap okurken size de oluyor mu; çok detaylı tarifler varsa bir anda sürükleyiciliğini yitirmeye başlıyor kitap; çünkü yoğun sıfatların bazılarının anlamını bilemiyor oluyorsunuz, vs...
Herneyse, Tarihçi'nin yazısını bir-iki güne Beslenme Çantası'na konduracağım ama bu kitap benim içime felaket bir Balkanlar aşkı düşürdü. Eflak'ı (ki haritada yerini göster desen bulamam), Romanya'yı, ama en önemlisi Budapeşte'yi düşlerken buluyorum kendimi. Gidip görülmesi gereken yerler listemde çok da üstte tutmadığım Balkanlar'ı görme aşkı depreşti içimde!
Elizabeth Kostova o manastırları şehirleri hatta kasabaları çevreleyen orman/dağ/kırları öyle bir anlatmış ki. Dracula'nın kalesini görmeye gitmem lazım arkadaş; işte o kadar!
Yahu kitabın istanbulda geçen kısımları bile İstanbula gidemmm diye dellendirmiş beni; daha ne olsun :)
kaptanın canı çok sıkılıyor...
çok sıkılıyor..
kaçıp gitmek istiyor uzaklara, gidemiyor!
çok sıkılıyor..
kaçıp gitmek istiyor uzaklara, gidemiyor!
Bu filmi çok merak ediyorum,
Requiem for a Dream 'i hiç sevmem ama The Fountain'i acayip sevmiştim Darren Aronofsky'den...
Black Swan'ın da çok etkileyici bir film olacağını düşünüyorum, bir de Türkiyede ne zaman gösterileceğini bilsem!
dağlara gitmek istiyorum yine..
nice try but i dont have a penis
- Kasım 22, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 0 Comments
iş yeri mailime nereden geliyorsa, sürekli enlarge your penis, big dick is cool gibi mailler geliyor, artık içim çöktü resmen. ingilizce bilmeyenler için şöyle diyim: penisinizi büyütün, büyük pipi havalıdır falan yazıyor konu kısmında. hayır outlook'ta virus/spam tarama programı da var,nasıl engelleyemiyor hayretler içerisindeyim. geçen sabah "ya size de enlarge your penis diye mail geliyo mu?" diye sordum ve ofis derin bir sessizliğe gark oldu.
bu adresle trendyol denilen siteye üye olmuştum acaba ordan mı geliyor? çözemedim..
Herneyse, yanlış deneme yapıyorlar salaklar, bende ne pipi var ne bişey. olanları da büyütmeye değil küçültmeye çalışıyorum zaten (diyetisyenime selamlar.)
öf, pazartesi sendromu..
güzel olan şey The Historian, büyük bir merak ve zevkle okuyorum. Sanırım beni bu tatilin bitiş hüznünden kurtaran ilk şey Trekking, ikincisi ise The Historian! dün gene tırmandık indik, tırmandık indik. Grubumuzu, grubun havasını, neşesini, doğayla birleşen enerjisini seviyorum. Ben inişlerde patates çuvalı moduna geçtiğim için el verenler, yardım edenler çok oluyor, hepsine duacıyım hehehe. yükseklik korkusu olan biri neden dağa çıkar ki demeyin, ne var canım! olmaz diye bişey mi var cık cık cık..
herkese sendromsuz günler, mutlu işler dilerim. çişim var!
bu adresle trendyol denilen siteye üye olmuştum acaba ordan mı geliyor? çözemedim..
Herneyse, yanlış deneme yapıyorlar salaklar, bende ne pipi var ne bişey. olanları da büyütmeye değil küçültmeye çalışıyorum zaten (diyetisyenime selamlar.)
öf, pazartesi sendromu..
güzel olan şey The Historian, büyük bir merak ve zevkle okuyorum. Sanırım beni bu tatilin bitiş hüznünden kurtaran ilk şey Trekking, ikincisi ise The Historian! dün gene tırmandık indik, tırmandık indik. Grubumuzu, grubun havasını, neşesini, doğayla birleşen enerjisini seviyorum. Ben inişlerde patates çuvalı moduna geçtiğim için el verenler, yardım edenler çok oluyor, hepsine duacıyım hehehe. yükseklik korkusu olan biri neden dağa çıkar ki demeyin, ne var canım! olmaz diye bişey mi var cık cık cık..
herkese sendromsuz günler, mutlu işler dilerim. çişim var!
çocukken ne olmak isterdiniz ki siz?
- Kasım 13, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 5 Comments
Andorra Türkiyeden vize istemiyormuş gitsek mi lan..
erkeğimin geyşası olurum vs. kadınlığımı keşfettim
- Kasım 10, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 3 Comments
bir zamanlar hangi magazin dergisini / gazete ekini açsak bu iki başlıktan biri olurdu. Birileri ya bir erkeğin geyşası olmak için adaylığını koyardı ya da artık nasıl oluyorsa kadınlığını keşfederdi. Ben otuz yaşına geldim hala nasıl bişeydir anlayamadım. coğrafi keşiften hallice olsa gerek.
Şimdi bunlara bir yenisi daha eklenmiş bence: sevişme sahneleri olay yarattı / çok konuşulacak... yeter ya. bence bir tek siz konuşuyorsunuz. evde eşimle, ofiste veya arkadaşlar arasında hiçbir zaman "ya meliz meliz melkenli de nasıl kütür katır sevişmiş son filminde değil mi ayol?" diye bir konu geçmiyor yemin billah. bence anasınıfı çocukları "ay her tarafı görünmüş piii" diye muhabbet edebilir. ötesi yalan sevgili magazinciler. yahu açın daily mail e, the superficial e bir bakın. hep aynı, aynı başlıklar. olmuyor...
bir de sizin favoriniz hangisi? benimki yaratıcılıkta sınır tanımayan geyşası olurum modu. Acaba ilk söyleyen kimdi dostlar? bilen var mıdır..
Şimdi bunlara bir yenisi daha eklenmiş bence: sevişme sahneleri olay yarattı / çok konuşulacak... yeter ya. bence bir tek siz konuşuyorsunuz. evde eşimle, ofiste veya arkadaşlar arasında hiçbir zaman "ya meliz meliz melkenli de nasıl kütür katır sevişmiş son filminde değil mi ayol?" diye bir konu geçmiyor yemin billah. bence anasınıfı çocukları "ay her tarafı görünmüş piii" diye muhabbet edebilir. ötesi yalan sevgili magazinciler. yahu açın daily mail e, the superficial e bir bakın. hep aynı, aynı başlıklar. olmuyor...
bir de sizin favoriniz hangisi? benimki yaratıcılıkta sınır tanımayan geyşası olurum modu. Acaba ilk söyleyen kimdi dostlar? bilen var mıdır..
Aktivite kelebeği yorgunluktan ölürse ne olur?
- Kasım 10, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 5 Comments
Bu aralar Dağ yürüyüşleri, resim kursuydu derken iyicene aktivite kelebeği oldum. Ama nasıl diyim feci bir yorgunluk içerisindeyim öyle böyle değil. akşam eve gideyim danalar gibi kendimi yumuşak, yatay düzlemlere atayım diye iple çekiyorum. Bu akşam resim kursu var ve ben daha hiçbir malzemeyi almadım, ve yorgunluktan öldüğüm için sanırım gidemeyeceğim...
İnsan herşeyi yapmak istiyor ama iş hayatı buna uygun değil malesef. Her sabah 6 buçukta kalkıyorum, 7 ye on kala evden çık, 8 de iş başı, 5 te mesai biter ve 6 çeyrek servisten iniş....ve PERT oluş.
malesef ofisimiz yapay aydınlandırmalı, kapısı hep kapalı, cam yok. bunun bende ekstra bitkinlik yarattığına inanıyorum. servis de tozlu, iğrenç kokuyor al sana missss gibi baş ağrısı. kolay değil 1 saatlik yol yahu...
işte böyle. ben sanırım biraz fazla aktif olmaya çalışıyorum. git eve devril işte..neyine gerek senin kurs murs dimi!
İnsan herşeyi yapmak istiyor ama iş hayatı buna uygun değil malesef. Her sabah 6 buçukta kalkıyorum, 7 ye on kala evden çık, 8 de iş başı, 5 te mesai biter ve 6 çeyrek servisten iniş....ve PERT oluş.
malesef ofisimiz yapay aydınlandırmalı, kapısı hep kapalı, cam yok. bunun bende ekstra bitkinlik yarattığına inanıyorum. servis de tozlu, iğrenç kokuyor al sana missss gibi baş ağrısı. kolay değil 1 saatlik yol yahu...
işte böyle. ben sanırım biraz fazla aktif olmaya çalışıyorum. git eve devril işte..neyine gerek senin kurs murs dimi!
Sadece 1 haftacık, evet 1 haftacık izin aldığım halde işe dönmek ne zor geldi be!
Neyse ki haftaya yine tatil...
ÇAlışmak cidden insan doğasına aykırı. ya da benim doğama aykırı ne bileyim! Her sabah 10 da kalkıp bütün gün kıçı kurtlular gibi gezmek, orda burda yayılıp kitap okumak, sorumluluk duygusunu minimum'a indirip öyle nefes almak bence harika bişey..
ya işte böyle. oturduk gene ofisin sandalyesine, karşımda 32 takım tekmil duvarlar sırıtıyorlar pis pis "geldin mi gene?" diye.
Neyse ki haftaya yine tatil...
ÇAlışmak cidden insan doğasına aykırı. ya da benim doğama aykırı ne bileyim! Her sabah 10 da kalkıp bütün gün kıçı kurtlular gibi gezmek, orda burda yayılıp kitap okumak, sorumluluk duygusunu minimum'a indirip öyle nefes almak bence harika bişey..
ya işte böyle. oturduk gene ofisin sandalyesine, karşımda 32 takım tekmil duvarlar sırıtıyorlar pis pis "geldin mi gene?" diye.
Benim çocuğum yok valla..
Henüz istemedim, şimdilik istemeyi de planlamıyorum. Tohuma kaçmak üzereyim, çok genç değilim ama olsun. Bu işlerde niyet önemli! istemeden olmuyor :)
Ay, biz çok mu geniş büyüdük bilmiyorum, anne babalarımız zamanın telaşesi ile bizim ruh hallerimizi, endişelerimizi, yaramazlıklarımızı hiç mi sallamadılar? Malum hayat eskiden bu kadar kolay değildi... Nerde böyle bir tıkla telefon parası ödemeler, internetten alışveriş etmeler falan. Bir ayakkabı almak için taaaa kalkıp şehrin çarşısına gidilirdi. Şimdi her köşebaşında bir AVM ve ruhsuz mağazalar. Mcdonalds denilen dandik hamburgerciye kırk yılda bir gidilirdi, milletin doğumgünü falan yapılırı oralarda... Eskiden lüks olan herşey bugün sıradan, eskiden olan şeyler "ay nasıl cep telefonsuz yaşıyorduk yaaaae" boyutunda..
eskinin yaramazları ise bugün hiperaktif.
Bugün Nilay Gülse Birsel in bir yazısını okudu, valla eskiden yaramaz çocuğun ağzına bir tane çarpılır, susar otururdu. Şimdi kime sorsan çocuğu ya hiperaktif ya indigo ya bokpüsür... hayat giderek zorlaşıyor ve her yenidoğan için daha da üzülüyorum. Artık herşey çok kolay ve herşey çok kolay oldukça hayat daha zor ne yazık ki...Çocuklar artık plastik soluyorlar sanki, plastik yiyorlar, plastik üflüyorlar...Çocuklar artık daha küstah, daha ruhsuz, daha umursamaz. Bunun adı ilerde bireyselcilik mi olacak bilmiyorum ama şimdinin çocuklarının en büyük sorunu bencil olmak...BEN den başka birşeyi umursamamak...ve o BEN e güzel ambalajlarla sunulan herşeyi büyük bir açlıkla çiğ çiğ tüketip sonra kabız olmak.
belki de eskinin çocukları, şimdinin anne babaları çocuklarını bencilliğin serin sularına iterek özgür ettiklerini sanıyorlar ama büyük yanılgı. Daimi rahatlık bir insan için en büyük düşman yahu!! çocugunuza herşeyin en iyisini vermek için kıçınızı yırtmayın bence. herşeyin en iyisinden kimseye hayır gelmez. hayatın içinde batılacak bok çukuru çok. bırakın bişeyin kötüsünü de görsün çocuk be!
herşeyin "en" i hepimizin düşmanı gençler. tu kaka. iblislik yani..
bunu da buraya not ediyorum, çocuklarınızın naylon sorunlarına selam ederim.
DipnoT.
yarın istanbuldan izmire dönüyorum... iyi yolculuklar bana!
Henüz istemedim, şimdilik istemeyi de planlamıyorum. Tohuma kaçmak üzereyim, çok genç değilim ama olsun. Bu işlerde niyet önemli! istemeden olmuyor :)
Ay, biz çok mu geniş büyüdük bilmiyorum, anne babalarımız zamanın telaşesi ile bizim ruh hallerimizi, endişelerimizi, yaramazlıklarımızı hiç mi sallamadılar? Malum hayat eskiden bu kadar kolay değildi... Nerde böyle bir tıkla telefon parası ödemeler, internetten alışveriş etmeler falan. Bir ayakkabı almak için taaaa kalkıp şehrin çarşısına gidilirdi. Şimdi her köşebaşında bir AVM ve ruhsuz mağazalar. Mcdonalds denilen dandik hamburgerciye kırk yılda bir gidilirdi, milletin doğumgünü falan yapılırı oralarda... Eskiden lüks olan herşey bugün sıradan, eskiden olan şeyler "ay nasıl cep telefonsuz yaşıyorduk yaaaae" boyutunda..
eskinin yaramazları ise bugün hiperaktif.
Bugün Nilay Gülse Birsel in bir yazısını okudu, valla eskiden yaramaz çocuğun ağzına bir tane çarpılır, susar otururdu. Şimdi kime sorsan çocuğu ya hiperaktif ya indigo ya bokpüsür... hayat giderek zorlaşıyor ve her yenidoğan için daha da üzülüyorum. Artık herşey çok kolay ve herşey çok kolay oldukça hayat daha zor ne yazık ki...Çocuklar artık plastik soluyorlar sanki, plastik yiyorlar, plastik üflüyorlar...Çocuklar artık daha küstah, daha ruhsuz, daha umursamaz. Bunun adı ilerde bireyselcilik mi olacak bilmiyorum ama şimdinin çocuklarının en büyük sorunu bencil olmak...BEN den başka birşeyi umursamamak...ve o BEN e güzel ambalajlarla sunulan herşeyi büyük bir açlıkla çiğ çiğ tüketip sonra kabız olmak.
belki de eskinin çocukları, şimdinin anne babaları çocuklarını bencilliğin serin sularına iterek özgür ettiklerini sanıyorlar ama büyük yanılgı. Daimi rahatlık bir insan için en büyük düşman yahu!! çocugunuza herşeyin en iyisini vermek için kıçınızı yırtmayın bence. herşeyin en iyisinden kimseye hayır gelmez. hayatın içinde batılacak bok çukuru çok. bırakın bişeyin kötüsünü de görsün çocuk be!
herşeyin "en" i hepimizin düşmanı gençler. tu kaka. iblislik yani..
bunu da buraya not ediyorum, çocuklarınızın naylon sorunlarına selam ederim.
DipnoT.
yarın istanbuldan izmire dönüyorum... iyi yolculuklar bana!