uyuyan kedilerin burnundan öpmek gibisi yok be!
Komşu komşunun neyine muhtaçtır?
- Ağustos 26, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 9 Comments
Komşuluk konusunda o kadar değişik fikirler var ki, insan kendi sabit düşüncesinin bile zaman zaman sınandığını hissediyor. Bir taraftan nerde o eski komşuluk diyerek bizi soğuk ve mesafeli batılılardan ayıran eski dostluk dolu günlere kafa sallıyor, diğer yandan içimden ben evime çıkarken meraklı bakışlarla beni süzen insanlara "işinize baksanıza!" demek geliyor ... karışık bir durum doğrusu.
geçenlerde arkadaşlarla konuşurken bahsi geçti, bir arkadaş yeni taşındığı yerdeki komşusu ile yaşadığı garip olayı anlattı. Kadın "kapıları açık bırakalım, karşılıklı essin çok sıcak" diye bir teklifte bulunmuş. Güldük tabi ki. Cidden komşuluk sizce bu kadar ileri gitmeli mi?
Mesela, Ben kırk yılda bir kapısına gittiğim insanın evinin içine bakmaya bile utanırken, evimin soyulduğunu haber aldığımda tüm komşuların evime doluştuğunu ve her tarafı büyük bir titizlikle incelediklerini görüp öfkelenmiştim. Mutfakta bulaşıklar vardı .. Hırsız zaten evin içine etmişti falan filan...
Yani nedir bu merak? Ben karşımda oturan yaşlı kadının, alttaki rus güzeli ile evli genel müdürün, üstteki çok çocuklu kadının evini hiçbir zaman merak etmedim, etmem de. O eski günler güzelmiş ama o eski günlerde insanlar bu kadar magazinel ve meraklı mıymış acaba? Bugün birbirimize had bildirmek sanırım ilişki kurup destek çıkmaktan daha gözle görünür bir ihtiyaç oldu. Çünkü neden çocuk yapmadığımızdan tutun, mehmetin saçlarını niye kesmediğine kadar pek çok şeyi dert edinen komşular insanı, "sanane be sanane" yi hecelemeye kadar getirebiliyor.
En bombası, ilk oturduğum evdeydi ama. En üst katta bir göçmen kadın vardı, kız çocugu vardı bir tane. Kadın daha ilk günden "komşuluk çok burda, önemli böyle şeyler, bir ihtiyacın varsa söyle" demişti zaten. Benim bir ihtiyacım yoktu ama, yeni evli olmamıza rağmen "ödeve yardım eder misiniz?" bahanesi ile her gece çocuğunu bize göndermeye başladı. Benim sabrım taşana kadar sürdü bu olay 1-2 hafta. Sonra bir gün çocugu kapıdan çevirdim, eve 7 de gelip 8 de ancak karnımızı doyuran bir çift olarak, 8 i on geçe kapıya gelen çocuga tahammül edememek hakkımızdır diye düşünüyorum. İşte o kadını tanıdıktan sonra, ne zaman birisi "bu apartmanda komşuluk çok iyidir" dese, fildir fildir kaçasım geliyor...
Benim komşuya ihtiyacım yok. Benimle ilgilenmeyen, özgürlüklerimi ihlal etmeyen, sınırını bilen insanlarla beraber yaşamaya ihtiyacım var.
Hem iyi komşular vardı da ne oldu? Gündüz vakti kapımı kırıp evimi soydular. Tek birisi bile "bu kapı sesi nerden geliyor" sorgusunu yapmadı. En kötü ölürüz ne olacak, nasıl olsa yüzümüzü yiyecek kedimiz köpeğimiz yok. Kokuşunca bizi bulurlar! Ben almayayım komşu falan!
geçenlerde arkadaşlarla konuşurken bahsi geçti, bir arkadaş yeni taşındığı yerdeki komşusu ile yaşadığı garip olayı anlattı. Kadın "kapıları açık bırakalım, karşılıklı essin çok sıcak" diye bir teklifte bulunmuş. Güldük tabi ki. Cidden komşuluk sizce bu kadar ileri gitmeli mi?
Mesela, Ben kırk yılda bir kapısına gittiğim insanın evinin içine bakmaya bile utanırken, evimin soyulduğunu haber aldığımda tüm komşuların evime doluştuğunu ve her tarafı büyük bir titizlikle incelediklerini görüp öfkelenmiştim. Mutfakta bulaşıklar vardı .. Hırsız zaten evin içine etmişti falan filan...
Yani nedir bu merak? Ben karşımda oturan yaşlı kadının, alttaki rus güzeli ile evli genel müdürün, üstteki çok çocuklu kadının evini hiçbir zaman merak etmedim, etmem de. O eski günler güzelmiş ama o eski günlerde insanlar bu kadar magazinel ve meraklı mıymış acaba? Bugün birbirimize had bildirmek sanırım ilişki kurup destek çıkmaktan daha gözle görünür bir ihtiyaç oldu. Çünkü neden çocuk yapmadığımızdan tutun, mehmetin saçlarını niye kesmediğine kadar pek çok şeyi dert edinen komşular insanı, "sanane be sanane" yi hecelemeye kadar getirebiliyor.
En bombası, ilk oturduğum evdeydi ama. En üst katta bir göçmen kadın vardı, kız çocugu vardı bir tane. Kadın daha ilk günden "komşuluk çok burda, önemli böyle şeyler, bir ihtiyacın varsa söyle" demişti zaten. Benim bir ihtiyacım yoktu ama, yeni evli olmamıza rağmen "ödeve yardım eder misiniz?" bahanesi ile her gece çocuğunu bize göndermeye başladı. Benim sabrım taşana kadar sürdü bu olay 1-2 hafta. Sonra bir gün çocugu kapıdan çevirdim, eve 7 de gelip 8 de ancak karnımızı doyuran bir çift olarak, 8 i on geçe kapıya gelen çocuga tahammül edememek hakkımızdır diye düşünüyorum. İşte o kadını tanıdıktan sonra, ne zaman birisi "bu apartmanda komşuluk çok iyidir" dese, fildir fildir kaçasım geliyor...
Benim komşuya ihtiyacım yok. Benimle ilgilenmeyen, özgürlüklerimi ihlal etmeyen, sınırını bilen insanlarla beraber yaşamaya ihtiyacım var.
Hem iyi komşular vardı da ne oldu? Gündüz vakti kapımı kırıp evimi soydular. Tek birisi bile "bu kapı sesi nerden geliyor" sorgusunu yapmadı. En kötü ölürüz ne olacak, nasıl olsa yüzümüzü yiyecek kedimiz köpeğimiz yok. Kokuşunca bizi bulurlar! Ben almayayım komşu falan!
ben bu şampuanı çok seviyorum bu sabah görmemişler gibi herkese saçımı koklattım. sanırım benim akıl sağlığımdan şüphe etmeye başladılar! ama olsun daddy o buna değer hele gerçekten menekşe kokusu ise çorbasını yapıp içmeyi bile düşünebilirim.
Finlandiyalı Mimosa Pale, dünyanın fallik objelere verdiği önemi (erkek egemen toplum desek daha makul olacak sanırım) protesto amacı ile dev bir vajina bisiklet-taksi yaratmış... Bisiklet taksi derken hani içine girip oturursunuz ve öndeki bisikletli sizi sürer ya aha ondan.
Sizce ne bileyim bir Erzurum, bir Kars, bir Konya caddeleri buna hazır mı? Duyamadım?
detaylı haber için
ben böyle şıdaaankkk diye küte bum tak geçirmek istiyorum bazen... öyle ofiste mortal kombat tekken oynasak güzel olurdu.
round one fight! deyip saç baş yolmaca..
round one fight! deyip saç baş yolmaca..
Suni solunum anomalisi. Ellerimle scan ettim, kopya değil alınteri!!
- Ağustos 22, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 3 Comments
bazen kelimeler yetersiz kalır...
işte bu da o anlardan biri. Kardeşime sürücü kursundan verilen standart çalışma kitapçığındaki anomalilerden yalnızca biri.
enjoy!
not: 2 gündür hasta yatıyorum ... hem de bu yaz sıcağında.
ama hasta olmanın güzel bir yanı var gerçekten dinlenme şansı bulabiliyorsunuz, bütün ev işlerini mehmet e yaptırdım hehehehe :D
Cuma Güzeli: Ağzından öpülmelik
- Ağustos 20, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 5 Comments
kedilerle kafayı yemek mi denir artık buna bilmiyorum ama bu tipe bu bakışlara bu ifadeye şu nemrut, şu pezevenkçe surata karşı koyamıyorum, bu bencil hayvanları çok seviyorum lannn!!!!!!!!!!
Çocukluğumdan aklımda kalanlar: Bir mim
- Ağustos 19, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 8 Comments
Judy Abbott Beni mimlemiş, nihayet vakit bulup yazabiliyorum.
Benim çocukluğumdan aklımda kalanlar,
1. Quaker Oats yulaf ezmesi. Bir ara tansaşlarda satılıyordu bu meret ve ben o 2 seneyi inek gibi sabah akşam yulaf ezmesi yiyerek geçirdim, sanırım saftirikliğim bana o dönem sürekli yulafla beslenmenin bir hediyesi.
2. Doğan Kardeş : pek çok yazarla, mitoloji ile, hayvan sevgisi ile, bilim kurgu ile, Salvador Dali ile ilk tanıştıgım yer... yaz günlerinin vazgeçilmez eğlencesi, aylarca elimden düşmeyen muhteşem dergi. Ama tabi 1988 yılında çıkanı, ŞİMDİKİYLE ALAKASI YOOOK :)
3. Cumartesiden Cumartesiye
bu böyle o zaman TRT de çocuklar için olan programlardan biriydi.. güzel disney çizgi filmleri vardı falan, pek severdim..
4. Susam Sokağı
AAAAAAAAh şimdi olsa oturur izlerim dostlar, kırpığından tut kurabiye canavarına, sayıların kontuna kadar hepsi kafamdaki 5 cm lik çatlağın sorumlularıdır. Hakikatten sizce de, susam sokağında fantastik bir yan yok muydu? delicesine eğlenirdim izlerken. hala mehmetle "arada kaldım, tam arada" şarkısını söyleyip eğlenebiliyorsak, bu programı türkiyede hazırlayana ve hazırlatana teşekkür etmek gerekmez mi?
Benim çocukluğumdan aklımda kalanlar,
1. Quaker Oats yulaf ezmesi. Bir ara tansaşlarda satılıyordu bu meret ve ben o 2 seneyi inek gibi sabah akşam yulaf ezmesi yiyerek geçirdim, sanırım saftirikliğim bana o dönem sürekli yulafla beslenmenin bir hediyesi.
2. Doğan Kardeş : pek çok yazarla, mitoloji ile, hayvan sevgisi ile, bilim kurgu ile, Salvador Dali ile ilk tanıştıgım yer... yaz günlerinin vazgeçilmez eğlencesi, aylarca elimden düşmeyen muhteşem dergi. Ama tabi 1988 yılında çıkanı, ŞİMDİKİYLE ALAKASI YOOOK :)
3. Cumartesiden Cumartesiye
bu böyle o zaman TRT de çocuklar için olan programlardan biriydi.. güzel disney çizgi filmleri vardı falan, pek severdim..
4. Susam Sokağı
AAAAAAAAh şimdi olsa oturur izlerim dostlar, kırpığından tut kurabiye canavarına, sayıların kontuna kadar hepsi kafamdaki 5 cm lik çatlağın sorumlularıdır. Hakikatten sizce de, susam sokağında fantastik bir yan yok muydu? delicesine eğlenirdim izlerken. hala mehmetle "arada kaldım, tam arada" şarkısını söyleyip eğlenebiliyorsak, bu programı türkiyede hazırlayana ve hazırlatana teşekkür etmek gerekmez mi?
milliyet.com dan alıntıdır:
biz de burda yaşadığımızı sanıyoruz höhööööyyyt!
"Ülkemizde her konuda olduğu gibi 'delikanlılık' konusunda da bir kavram karmaşası yaşanıyor. Delikanlılıkla maçoluk birbirine karıştırılıyor. Aslında her ikisi birbirinden çok ayrı şeyler. Bana göre delikanlı kadınını döven değil, kadını için dayak yiyendir. Delikanlı, kadınına sahip çıkar. Delikanlının kendine has kuralları, kendine has edebiyatı vardır. Asla yalan söylemez, riyakarlık yapmaz, başkasının namusuna göz dikmez. Bununla birlikte eşine, dostuna sadık olur. Aslında iyi bir hizmetkardır ve sadece inandığı şeye hizmet eder. Şu anda bir kadın için sürünüyorum. O kadın için köprü altına düşmeme az zaman kaldı."oh beybi... adam aşmış.
biz de burda yaşadığımızı sanıyoruz höhööööyyyt!
Herkes bence "mary ve max" izlemeli
- Ağustos 16, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 2 Comments
tavsiye ediyorum, zekice yazılmış diyaloglar, hemen kanınızın kaynayacagı sürükleyici bir hikaye, yalnızlığa bir bakış işte... keşke dünyadaki tüm mary ve maxleri bulup mutlu edebilsek!
The Happy Prince sendromu.. ben mutlu prens'e hep ağladım.
- Ağustos 11, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 2 Comments
benim hayattaki en büyük garipliğim sanırım: Mutlu Prens. yani oscar wilde'ın the happy prince isimli öyküsü.
Buna dayanamıyorum, biri okumaya başlasa -veya anlatmaya- hüngür hüngür ağlıyorum. manyak mıyım ben acaba? kardeşim beni kızdırmak istediğinde, mutlu prensten bahsediyor, tutamıyorum kendimi.
açıp okudum saat 1 de, ağladım biraz. ama her seferinde olmaz ki ya. çok küçük yaşta okumuş çok üzülmüştüm ondan mı acaba? biraz daha yazarsam yine başlayacagım ağlamaya. sanırım oyuncu olsam ağlama sahnelerinde hiç zorlanmazdım 2 dk. okusam mutlu prensi, yaşlar akardı kendiliğinden....
dayanamıyorum kardeşim, o kırlangıcın gidememesi beni öldürüyor :(
Buna dayanamıyorum, biri okumaya başlasa -veya anlatmaya- hüngür hüngür ağlıyorum. manyak mıyım ben acaba? kardeşim beni kızdırmak istediğinde, mutlu prensten bahsediyor, tutamıyorum kendimi.
açıp okudum saat 1 de, ağladım biraz. ama her seferinde olmaz ki ya. çok küçük yaşta okumuş çok üzülmüştüm ondan mı acaba? biraz daha yazarsam yine başlayacagım ağlamaya. sanırım oyuncu olsam ağlama sahnelerinde hiç zorlanmazdım 2 dk. okusam mutlu prensi, yaşlar akardı kendiliğinden....
dayanamıyorum kardeşim, o kırlangıcın gidememesi beni öldürüyor :(
izmirde soğuk ve kar çok olmuyor, kasımda şöyle bir avrupa turu yapmaya karar verdik. sıcakta napcam yaaa oralara gidip
planı yapasıya göbeğim çatladı valla. neyse ROMA dan başlayıp, floransa, venedik, paris ve son durak amsterdam.
amsterdamdan direk uçuş var neyse ki izmire!
otelleri ve uçak biletlerini ayarlamak çok zaman alıyor.. ama turları hiç sevmiyorum ben nabim..
mehmet henüz geliştirmeye çalıştıgı fransızcası ile fransada konuşma hayalleri kuradursun ben nihayet louvre müzesi ve euro disneyi görecegim için heyecanlıyım. çocukken en büyük arzum disney'e gitmekti..kısmet 30 yaşınaymış.
planı yapasıya göbeğim çatladı valla. neyse ROMA dan başlayıp, floransa, venedik, paris ve son durak amsterdam.
amsterdamdan direk uçuş var neyse ki izmire!
otelleri ve uçak biletlerini ayarlamak çok zaman alıyor.. ama turları hiç sevmiyorum ben nabim..
mehmet henüz geliştirmeye çalıştıgı fransızcası ile fransada konuşma hayalleri kuradursun ben nihayet louvre müzesi ve euro disneyi görecegim için heyecanlıyım. çocukken en büyük arzum disney'e gitmekti..kısmet 30 yaşınaymış.
hergün başka sorun çıkar mı ya.. ya ben yönetmesini bilmiyorum ya bir yerde bir sorun var, vallahi çıldırıcam. ufak ufak ama birsürü problem zıplıyor sürekli, beynimi emiyor allahın cezaları.
sharepointi seviyorum ama farm büyüdükçe sorunlar da büyüyor ve tek başıma artık altında kalıyorum sanırım..
ühühüh
sharepointi seviyorum ama farm büyüdükçe sorunlar da büyüyor ve tek başıma artık altında kalıyorum sanırım..
ühühüh
You shall not pass! (cuma güzeli)
- Ağustos 06, 2010
- By Ova (Excuse My Reading)
- 1 Comments
Uvvv bebeğim, kediler kediler kediler..
ötesi yok.
cumanız hayırlı haftasonunuz bol kedili olsun muhahuahuahu
ötesi yok.
cumanız hayırlı haftasonunuz bol kedili olsun muhahuahuahu
Bizarre Love Triangle ı dinleyin, Frente den.
eveeet benden böyle tırt bir başlığı harbi harbi beklemediğinizi umuyorum??
bugun yine sabah sabah oltaya takılan bir yarma ile karşınızdayım.
yarıldım lan!!!
haber milliyetten. Kadın pornocu olmak için öğretmenliği bırakmış :)
alttaki iki yoruma bakın...
Biraz daha altta, işte hayallerinin peşinden gitmek, bravo falan yazıyordu.
insan sevdigi işi yapmalı canım! bakınız yanda meslek anketi var, orda kariyer değişikliği planlayan arkadaşlardan da pornocu olmak isteyen yoktur umarım??
gerçi para var huzur var dimi..
neyse herkese iyi şanslar seçtiği meslekte!
Entellerin bayıldığı herşeyden nefret ediyorum. bir de sürpriz, entellerin kendilerinden de nefret ediyorum. bok!
haftasonu yine zipil gibi gezdik, resimleri koyucam. geçmişi kaydetmek istiyorum, bugun de gelecegin geçmişi degil mi işte? resimli bir anı defteri buralar benim için..
bunun dışında çok sıkılıyorum.
sanırım hayatımda hiç son 2 senedeki kadar sıkılmamıştım biliyor musun sevgili blogum...
hiç shawshank redemption u izlememiş olan sevgili kocam için internetten zipariş verdim, h.sonu izleyecegiz.
annem istanbulda gene, kitabını bastırmak için yayın evlerini dolaşıyor.
en güzel haber kardeşim haftaya geliyooo! yupiii
bunun dışında çok sıkılıyorum.
sanırım hayatımda hiç son 2 senedeki kadar sıkılmamıştım biliyor musun sevgili blogum...
hiç shawshank redemption u izlememiş olan sevgili kocam için internetten zipariş verdim, h.sonu izleyecegiz.
annem istanbulda gene, kitabını bastırmak için yayın evlerini dolaşıyor.
en güzel haber kardeşim haftaya geliyooo! yupiii