Insanlara "bok gibi olmus" demenin agirligi mi hafifligi mi?
- Şubat 08, 2019
- By Ova (Excuse My Reading)
- 0 Comments
8 senedir Ingiltere'de yasiyorum ve esimle 2-3 sene kalir, baska bir yerlere gideriz diye geldigimiz yerde, cocuk sahibi olup kok salmaya basladigimizi goruyoruz.
Bu "yasadigi yere 100% ait olamama" ve "Baska bir yerlere gitme" istegi kenarda duruversin, simdi yasadigim ve evim dedigim yer ve kultur beni bu 8 sene icinde baska biri yapti tabii ki. Biraz bununla ilgili yazmak istedim, belki yazarken biraz daha dusunmek.
Epey oldu Turkiye ile Ingiltere'yi kiyaslamayi birakali.
Ilk geldiginizde dusunsel seviye olarak en basit seylerden basliyorsunuz kiyasa; mesela, salatalik 5 liraya, domates 10 liraya gelirken, geceler 1 saat erken geliveriyor, hava sicakligi bir gunden digerine 15 derece fark edebiliyor. Yetmiyor, Yaya gecitlerinde arabalarin zink diye durmasina hayret ediyor insan, ya da metropol dedigin sehirde sincaplarin insanlarin arasinda ruzgarda ucan kurdeleler gibi saglikli, mutlu dolasmasina. Kimse oldurmuyor!
Hayret ettiren seyler 2-3 sene icinde resmi gecit yapiyor, hayret azalirken insan alisiyor. Daha derin hayretler, yillar icinde hayretten aliskanliga donusuyor.
Insanlarin devlete guvendigini oy pusulalarinin kursun kalemle isaretlenmesinden anliyorsun mesela, sonra kimsenin sayisalci ya da sozelci olmamis oldugunu, muhtemelen Avrupa kitasinda olup, haftada 7 gun okul/dersane esekligine bir tek bizim katlanmis oldugumuzu. Vizyon zannettigin vizyonsuzlugunla burun buruna geliyorsun cok defa, simdi bu soyledigim kendini begenmislik gibi algilanmasin lutfen ama, bir de hala vizyonsuzlugunu anlamadan yasayanlari gorup, bir defa da ona hayret ediyorsun.
Etrafa copluk kokusu gibi sinmis, buram buram kokan cinsel acligin, sokakta farkettirmeden orana burana degmeye calisan erkekligin buralara cok ugramadigini, cinsiyet esitsizliginin maas farklarindan daha asagiya inmedigini fark edip kadin deyince akla namusun gelmedigi bir yerde yasamanin verdigi mutluluga keyfini cikara cikara alisiyorsun.
Is hayati da gunler suren gemi yolculugu gibi carpiyor. Kolay mi? Is gorusmesinde hamile misin, hamile kalmayi planliyor musun? diye soran bir yerden gelmissin, semer vurulup calistirilmayi beklerken insan yerine koyulmayi tecrube ediyor, vay arkadas, ben ne degerliymisim diyorsun. Is seni begenmiyor cunku, sen isi begeniyorsun.
Ben butun bu hayretlerimin icinde, bata cika Turklukle Britanyalilik arasinda bir yere yuzdum. Gercekten Turkiye'de bir parcam olup cok ozledigim seyler oldu. Mesela takvimsiz, plansiz, spontane cat kapi birinin gelmesi. Birine gitmek. Yururken arkadan gelene kapi tutmak zorunda olmamak (hala cok sacma geliyor) ya da bana kapi tutana dogru yettim allah diye kosturmamak. Duygularin acikca gosterilmesinden utanmamak. Bu liste daha uzar gider.
Son zamanlarda olumsuz bildirimler ustune dusunur oldum.1 senedir kitap blogu yaziyorum (www.excusemyreading.com) ve yayincilar bizden "durust degerlendirmeler" istedigi icin, butun Turklugumle, sevmedigim kitaplara cayir cayir giydirip, sevdiklerime "sen benim her seyimsin" diye kol kanat geriyorum.
Ben boyle palas pandiras yazadurayim, bloguma gelip kaslarini "oo honest review" diye tedbirle kaldiran yabancilari gordukce uzerimde hissettigim mahalle baskisi gidim gidim artti. Blogger dunyasinda bir negative review yazmali miyiz? Tartismasi koptu bir ara, yok efendim begenmedigi kitabi bitirmezmis kimse, ondan da bitirmedigi icin olumsuz bir inceleme yazmaya hakki yokmus. Bir grup insan (ki bunlar da kesin Istanbul'un dogusundan yani, yuzde yuz) sadece pozitif inceleme yapan bloggerlara "siz durust degilsiniz" deyince kizilca kiyamet kopuverdi.
Vallahi butun bu dramanin ardindan bende ufak bir yara bere kaldi diyebilirim. Tabii ki "ay bu kitaplar bize bedava geliyor o yuzden paspas gibi surunmemiz lazim!" diyenlere katilmiyorum. Cunku gercekten Ingiliz kulturunde boyle "never take it for granted" gibi alcakgonullu olmaktan biraz daha otede, eziklige giden bir yol var, sonu karanlik. Hani Turkiye'de herkes SU KARSIKI DAGLARI BEN YARATTIM KARDES diye dan dan, kendine bos bir guvenle gezer ya, iste ibre burada da tam tersi. Bazi insanlar o kadar kibar, o kadar kibar ki "lan ben kimim ki negatif review yazicam" diye dusunuyor. Birilerini uzmekten, kizdirmaktan, tartismaya girmekten vebaya yakalanma derecesinde cekiniyorlar.
Ben onlarin yaninda kasimpasaliyim, eli masaliyim yani. Pat pat sallamisim aylardir. Bir kisim insan da gercekten soka girdi diye tahmin ediyorum. Salladikca, yayincilar yuz cevirmiyormus cunku! Kimse evinin kapisina gelip seni tokatlamiyormus. Bir de ustune ustluk hala sana kitap gondermeye devam ediyorlarmis! Kaslar da, cay bardagi tutan kucuk parmaklar da kalkmistir. Bir gun Twitter'dan "sen agresifsin" diye bana satasan bir blogger da olmadi degil! Cunku bu toplumda, bu kadar acik bir sekilde "dislike" belirtmek agression yani...
Ben de kalktim. Etrafta dolastim. Dusundum tasindim. Degerlendirmelerimdeki yarginin dozunu azaltmaya karar verdim. Gecmis yazilarimdaki bazi ifadeleri degistirdim. Hala sevmedigime, sevmedim diyorum. 1 yildizi acimadan veriyorum. Ama daha az siddetle sevmedim diyorum. Yazarla empati yapmaya calisiyorum. Hatta blog tur denilen, her gun bir bloggerin kitabi tanittigi, marketing amacli organizasyonlara artik katilmama karari aldim.
Ama icimden bir ses de arkadan, hop kardesim, bu memlekette gote got denmeycek mi? diye parmak kaldiriyor. Bu konuda cok kararsizim. Bak iste, tam hayret ettigim seyler bitti derken, "kotu yorum yapamayacak miyim kardesim" hayreti geldi.
Ben bir Ingiliz kadar kibar olamam. Butun bu surec beni bu konuda cok dusundurdu. Biz Turkiye'de sok edici derecede gercekleri konusuyoruz. Mesela ogretmen anne babaya "cocugunuzun kafasi calismiyor!" diyebiliyor. Burada boyle bir sey olsa insanlar duser bayilir, hemen acil 999 ara, ambulans cagir. Is yerinde mudurunden fircayi yiyorsun, kisisel de olabiliyor fircalar, kimse budge etmiyor.
Yani bir yazarin da kitabi gercekten facia derecesinde korkuncsa, AMAN ALLAHIM O NEYDI YA der herkes- degil mi? Iste burada denmiyor, kardesim sen bu kitabi basarken utanmadin mi diye sorsan cok ayip. Bir de mesela bu dunyada butun meslekler performans degerlendirmesine tabii tutuluyor, ben her sene appraisala giriyorum, bir seyi bitiremediysem, veya becermediysem kabak gibi ortada yani. O zaman yazarlarin neden kitaplarinin kotu oldugunu okumaya tahammulleri yok? Hem de ben ona vaktimi yatirip okumussam, kotu demeye hakkim olmayacak mi? Simdi burada, benim ifade ozgurlugum mu elimden alinmis oluyor, yoksa ben daha cok empati yapan, anlayisli kibar birine mi donusmus oluyorum, feci derecede kararsizim. 5 dk sonra da toplantiya gitmek zorundayim o yuzden burada kesiyorum.. Bir dilemmadir hayat, agzimda kalan tadi bu konuda epey bayat diye igrenc bir bitis yapar, kacarim.
Bu "yasadigi yere 100% ait olamama" ve "Baska bir yerlere gitme" istegi kenarda duruversin, simdi yasadigim ve evim dedigim yer ve kultur beni bu 8 sene icinde baska biri yapti tabii ki. Biraz bununla ilgili yazmak istedim, belki yazarken biraz daha dusunmek.
Epey oldu Turkiye ile Ingiltere'yi kiyaslamayi birakali.
Ilk geldiginizde dusunsel seviye olarak en basit seylerden basliyorsunuz kiyasa; mesela, salatalik 5 liraya, domates 10 liraya gelirken, geceler 1 saat erken geliveriyor, hava sicakligi bir gunden digerine 15 derece fark edebiliyor. Yetmiyor, Yaya gecitlerinde arabalarin zink diye durmasina hayret ediyor insan, ya da metropol dedigin sehirde sincaplarin insanlarin arasinda ruzgarda ucan kurdeleler gibi saglikli, mutlu dolasmasina. Kimse oldurmuyor!
Hayret ettiren seyler 2-3 sene icinde resmi gecit yapiyor, hayret azalirken insan alisiyor. Daha derin hayretler, yillar icinde hayretten aliskanliga donusuyor.
Insanlarin devlete guvendigini oy pusulalarinin kursun kalemle isaretlenmesinden anliyorsun mesela, sonra kimsenin sayisalci ya da sozelci olmamis oldugunu, muhtemelen Avrupa kitasinda olup, haftada 7 gun okul/dersane esekligine bir tek bizim katlanmis oldugumuzu. Vizyon zannettigin vizyonsuzlugunla burun buruna geliyorsun cok defa, simdi bu soyledigim kendini begenmislik gibi algilanmasin lutfen ama, bir de hala vizyonsuzlugunu anlamadan yasayanlari gorup, bir defa da ona hayret ediyorsun.
Etrafa copluk kokusu gibi sinmis, buram buram kokan cinsel acligin, sokakta farkettirmeden orana burana degmeye calisan erkekligin buralara cok ugramadigini, cinsiyet esitsizliginin maas farklarindan daha asagiya inmedigini fark edip kadin deyince akla namusun gelmedigi bir yerde yasamanin verdigi mutluluga keyfini cikara cikara alisiyorsun.
Is hayati da gunler suren gemi yolculugu gibi carpiyor. Kolay mi? Is gorusmesinde hamile misin, hamile kalmayi planliyor musun? diye soran bir yerden gelmissin, semer vurulup calistirilmayi beklerken insan yerine koyulmayi tecrube ediyor, vay arkadas, ben ne degerliymisim diyorsun. Is seni begenmiyor cunku, sen isi begeniyorsun.
Ben butun bu hayretlerimin icinde, bata cika Turklukle Britanyalilik arasinda bir yere yuzdum. Gercekten Turkiye'de bir parcam olup cok ozledigim seyler oldu. Mesela takvimsiz, plansiz, spontane cat kapi birinin gelmesi. Birine gitmek. Yururken arkadan gelene kapi tutmak zorunda olmamak (hala cok sacma geliyor) ya da bana kapi tutana dogru yettim allah diye kosturmamak. Duygularin acikca gosterilmesinden utanmamak. Bu liste daha uzar gider.
Son zamanlarda olumsuz bildirimler ustune dusunur oldum.1 senedir kitap blogu yaziyorum (www.excusemyreading.com) ve yayincilar bizden "durust degerlendirmeler" istedigi icin, butun Turklugumle, sevmedigim kitaplara cayir cayir giydirip, sevdiklerime "sen benim her seyimsin" diye kol kanat geriyorum.
Ben boyle palas pandiras yazadurayim, bloguma gelip kaslarini "oo honest review" diye tedbirle kaldiran yabancilari gordukce uzerimde hissettigim mahalle baskisi gidim gidim artti. Blogger dunyasinda bir negative review yazmali miyiz? Tartismasi koptu bir ara, yok efendim begenmedigi kitabi bitirmezmis kimse, ondan da bitirmedigi icin olumsuz bir inceleme yazmaya hakki yokmus. Bir grup insan (ki bunlar da kesin Istanbul'un dogusundan yani, yuzde yuz) sadece pozitif inceleme yapan bloggerlara "siz durust degilsiniz" deyince kizilca kiyamet kopuverdi.
Vallahi butun bu dramanin ardindan bende ufak bir yara bere kaldi diyebilirim. Tabii ki "ay bu kitaplar bize bedava geliyor o yuzden paspas gibi surunmemiz lazim!" diyenlere katilmiyorum. Cunku gercekten Ingiliz kulturunde boyle "never take it for granted" gibi alcakgonullu olmaktan biraz daha otede, eziklige giden bir yol var, sonu karanlik. Hani Turkiye'de herkes SU KARSIKI DAGLARI BEN YARATTIM KARDES diye dan dan, kendine bos bir guvenle gezer ya, iste ibre burada da tam tersi. Bazi insanlar o kadar kibar, o kadar kibar ki "lan ben kimim ki negatif review yazicam" diye dusunuyor. Birilerini uzmekten, kizdirmaktan, tartismaya girmekten vebaya yakalanma derecesinde cekiniyorlar.
Ben onlarin yaninda kasimpasaliyim, eli masaliyim yani. Pat pat sallamisim aylardir. Bir kisim insan da gercekten soka girdi diye tahmin ediyorum. Salladikca, yayincilar yuz cevirmiyormus cunku! Kimse evinin kapisina gelip seni tokatlamiyormus. Bir de ustune ustluk hala sana kitap gondermeye devam ediyorlarmis! Kaslar da, cay bardagi tutan kucuk parmaklar da kalkmistir. Bir gun Twitter'dan "sen agresifsin" diye bana satasan bir blogger da olmadi degil! Cunku bu toplumda, bu kadar acik bir sekilde "dislike" belirtmek agression yani...
Ben de kalktim. Etrafta dolastim. Dusundum tasindim. Degerlendirmelerimdeki yarginin dozunu azaltmaya karar verdim. Gecmis yazilarimdaki bazi ifadeleri degistirdim. Hala sevmedigime, sevmedim diyorum. 1 yildizi acimadan veriyorum. Ama daha az siddetle sevmedim diyorum. Yazarla empati yapmaya calisiyorum. Hatta blog tur denilen, her gun bir bloggerin kitabi tanittigi, marketing amacli organizasyonlara artik katilmama karari aldim.
Ama icimden bir ses de arkadan, hop kardesim, bu memlekette gote got denmeycek mi? diye parmak kaldiriyor. Bu konuda cok kararsizim. Bak iste, tam hayret ettigim seyler bitti derken, "kotu yorum yapamayacak miyim kardesim" hayreti geldi.
Ben bir Ingiliz kadar kibar olamam. Butun bu surec beni bu konuda cok dusundurdu. Biz Turkiye'de sok edici derecede gercekleri konusuyoruz. Mesela ogretmen anne babaya "cocugunuzun kafasi calismiyor!" diyebiliyor. Burada boyle bir sey olsa insanlar duser bayilir, hemen acil 999 ara, ambulans cagir. Is yerinde mudurunden fircayi yiyorsun, kisisel de olabiliyor fircalar, kimse budge etmiyor.
Yani bir yazarin da kitabi gercekten facia derecesinde korkuncsa, AMAN ALLAHIM O NEYDI YA der herkes- degil mi? Iste burada denmiyor, kardesim sen bu kitabi basarken utanmadin mi diye sorsan cok ayip. Bir de mesela bu dunyada butun meslekler performans degerlendirmesine tabii tutuluyor, ben her sene appraisala giriyorum, bir seyi bitiremediysem, veya becermediysem kabak gibi ortada yani. O zaman yazarlarin neden kitaplarinin kotu oldugunu okumaya tahammulleri yok? Hem de ben ona vaktimi yatirip okumussam, kotu demeye hakkim olmayacak mi? Simdi burada, benim ifade ozgurlugum mu elimden alinmis oluyor, yoksa ben daha cok empati yapan, anlayisli kibar birine mi donusmus oluyorum, feci derecede kararsizim. 5 dk sonra da toplantiya gitmek zorundayim o yuzden burada kesiyorum.. Bir dilemmadir hayat, agzimda kalan tadi bu konuda epey bayat diye igrenc bir bitis yapar, kacarim.