Parktaki kadın ve çocuk

  • Haziran 24, 2015
  • By Ova (Excuse My Reading)
  • 2 Comments

Bugün ben işten gelince annemle Kaplan'ı da alıp şehre indik, akşam üstüydü, hava güzeldi, insanlar güneşin altında serin ama mutluydu. Oruçluydum ve çok yorgundum ama keyfimiz yerindeydi. Küçük oğlanım Mill Road'un çıkışındaki parkı görünce oynamak istedi, hadi biz bankta soluklanalım, sen de oyna o zaman diye bıraktık kendisini. Çocuk parkları çitlerle çevrili ve kapalı kapıları oluyor, yani çocuğu salıp bayıra kitap okumak mümkün. Ama insan, hele de benim gibi endişeli ise, otururken ister istemez diğer çocuklarla iletişimi nasıl, düşüp kafasını yardı mı, biri kapıyı açınca çıkıp gider mi vs. diye gözlerini çocuğundan nadiren ayırabiliyor. İşte annemle sohbet ederken bir yandan da Kaplan'ı izlerken parka bir kadın ve bir çocuk daha geldi. Kadın buranın varoşu tabir edebileceğimiz örnektendi, beyaz İngilizlerin hakir gördüğü, devlet yardımı ile yaşayan, muhtemelen işsiz ve fakir; vergi veren insanın gözünde kaçınılmaz bir yük. Kadın hamile gibi, çocuğu ise 5-6 yaşlarında. Parkın içine girmedi, kenarda sigara sardı ve telefonla konuşmaya başladı. Sanırım dakikalarca, farklı telefon konuşmaları yaptı. Çünkü bazen dalıp gidiyor, bazen eline alıp telefonla oynuyor, bazen de yeniden birileri ile konuşuyordu. Alışılagelmişin dışında bir ses tonu duyunca gözüm ister istemez kadına kaydı, telefonda hüngür hüngür ağlıyordu. Ağladığını duyunca söylediklerine kulak kabarttım. "Lütfen diyordu, sana zaten 150 pound verdim, başka param yok." Yaklaşık 4-5 kere "Gerçekten 50 poundum yok şu anda, çocuğum var, aç mı kalsın" gibi şeyler söyledi. Gerçekten çok kötü oldum. Çocuk Kaplan'la oynuyordu. Anneme dedim ki gidip biraz para mı çeksem? Kadına veririm. Ama korktum biliyor musunuz? Kadının bana bağırmasından, sana ne, beni mi dinledin demesinden çekindim. Çünkü bu ülkede insanların arasında 'yazık'lar değil 'ne hali varsa görsün'ler duruyor. Herkesin kendi ayaklarının üstünde durması gerektiği bir ülke burası. Ödeyemediği faturaları olduğunu bildiğim arkadaşıma 200-300 pound borç vermeyi önerdiğimde, ne zaman istersen geri verirsin desem bile benden almaz, gider kredi kartına borçlanmayı tercih eder.
Kadının çocuğu ile biz de oynadık. Ama gitmemiz gerekiyordu. Çocuk gitmeyin dedi, ten more minutes? O kadar üzüldüm ki haline, tamam dedim, 10 dakika daha. Keşke kadın bana baksaydı, göz göze gelseydik, çekinmeden sorabilseydim sana yardım etmek istiyorum diye.
Dilenmeyen birine gidip al bu senin olsun diye nasıl para verilir ki? Daha önce İzmir'de çöpten bir şeyler toplayan kadınlara, çocuklara (Roman vatandaş gibi değil, gerçekten yiyecek arar gibi gözüken insanlar) para uzattım, onlar da yüzüme bile bakamadan aldılar, ben de onların yüzüne bakamadım. Birine yardım etmek de, yardım edilmek de çok rahatsız edici, içinden sıyrılmak istediğin ama aşırı duygulandığın bir durum.
Sabahtan beri o kadını ve o çocuğu düşünüyorum. Oturduğu yerden telefon konuşması yaparken çocuğunun çocuğumu veya başka bir çocuğu düşürmesi / incitmesi endişesi dışında bir diyaloga girmemişti oğluyla. Belli ki çok zor durumda. Umarım Allah yardımcısı olur. Şu kutsal ramazan ayında, eğer oruçlu olarak başkası için dilediğim bir şeyin Tanrımızın gözünde bir kıymeti varsa -ki inşallah vardır- ben bugün sadece o kadının ve o çocuğun sıkıntılarından kurtulmasını diledim. Gerçekten tez zamanda darlıklarından kurtulurlar inşallah. Bu dünyada hiçbir çocuğun sıkıntı çekmemesi, üzülmemesi mümkün olsaydı keşke.

You Might Also Like

2 yorum

  1. Çok güzel yazmışsınız ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. insallah senin diledigin gibi olur. daha kotulerinin bile her an yasandigini biliyoruz ama gozunun onunde olunca daha cok vuruyor iste.

    YanıtlaSil

en derin düşüncelerini dök bebeğim