az evvel birine bir sey anlatirken 'suratima oflediler' demeye calistim. once huff sonra puff dedim sonra da 'huff midir puff midir bilemiyorum artik bu duruma hangisi uygunsa onu kabul et' dedim. bunu dedikten sonra da gulmeye basladim. anlattigim sey komik de degildi. Gun itibari ile Britanya'da deli (pardon mentally challenged)oldugumu dusunenlerin sayisi bir artti. Burada beni tam olarak gulduren sey huff veya puff degil cumlemin sonuydu. "not sure if it's puff or huff btw, whichever sounds right in this case, it is it." It is it ne ya? Benim ingilizcem gelisecegine geriye gidiyor valla. Itizit abuzittirizittiribittin mi zoonkk yapasim geldi. yapamadim. icimde kaliyor ben bunlari yapamadikca, sonra guluyorum kendi kendime. sarhos noel babalar gibi yavasca uzaklasiyorlar. very uncomforteybil. Neyse en azindan 'login' bilgilerim calismiyor diye tum sirkete mail atan adamdan daha garip degilim. Siralamada hala benden kotuler var.
Evimizden taşınmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu taşınacak bir ev bulmaya. Bütçemiz sıkı ve isteklerimiz bol olunca dünyanın en pahalı ülkelerinden birinde ev bulmak epey zor. Emlakçılara 'iki tuvaletli olmalı' deyince zaten kaşları havaya kalkıyor. Şehir merkezine yakın evler eski olduğu için maalesef banyolar bir tane ve genelde alt katta.. Hoşgeldiniz mutfakla bitişik banyoya! Bu arada domates topuzlu ve babetli emlakçı kızlardan da gına geldiğini belirtmeliyim. Her yere acelesi varmış gibi giden, pek çok şeyi 'bitse de gitsek' duygusuzluğu ile yaşayan ve sorduğunuz soruların %90'ına 'I need to check with hede hödö' yanıtını veren dünyadan habersiz bu insan tipi acaba özel hayatında ne kadar duygulu benim için inceden inceye merak konusu. Henüz bu tip bir arkadaşım olmadığı için gözlem şansım olmadı. Neyse, bugün bir ev gezdik ve beğendik. Sonra Mehmet'ten bir mesaj geldi. Meğersem evin olduğu yere yakın bir akıl hastanesi varmış ve arada bir deli (ya ayıp ediyorum, mentally challenged demem gerekirdi) kaçıyormuş oradan. Tövbe bismillah.
Hemen o bölgede oturan bir arkadaşımı aradım. Evet, kaçıyormuş ama kaçınca siren ötüyormuş. Benim kafam gitti geldi bir. Neyse sonra başka bir arkadaşıma bu konuyu açınca o da söz konusu hastanede 2 koğuş olduğunu, kendilerine zarar verenler ve etrafa zarar verebilecekler (katiller!) diye ayrıldığını ve ikinci koğuştan kimsenin kaçmadığını, birinci koğuştan kaçanlar olduğunu söyledi. Çünkü ikinci koğuşta güvenlik önlemleri çok sıkıymış ama ilkinde daha gevşekmiş. Siren ötmesi de tren hattı içinmiş, yazık gidip intihar etmesinler diye. Böyle ben baktım arkadaşımın suratına, o da bana baktı. O an içimden geçenleri ifade edecek İngilizce kelime bulamadım, tenk yu dedim döndüm önüme. Ben bu ülkeyi hiç anlamıyorum sevgili blog. Nedense elime ıslak, budaklı bir meşe odunu alıp pek çok insanı kovalayasım geliyor ama beni de aynı hastanenin ikinci koğuşuna tıkarlar korkusundan pısıp yapamıyorum.
Kardeşim bir süre bizimle kaldı. vize başvurusu vs. yapacağı için kalacak yerden mektup gerekti, benim emlakçılar da tabi ki etliye sütlüye el sürmek istemeyen tembel ...ler oldukları için umursamadılar. Böylece ona bir oda tutmak zorunda kaldık.
Bu odayı ilk tuttuğumuz gün, Angela teyze ve kocası Geri (of tamam biliyorum Gary ama ben geri demeyi seviyorum işte..) ile tanıştık. Angela teyzenin önden 3 dişi yoktu, evi çok pisti, çok fazla ve hızlı konuşuyordu, paraya çok sıkışmıştı. Evinde 2 kişi daha kalıyordu ve zaten emlakçımıza sinir olmuş o ruh hali ile adeta çökmüş, "Cambridge yöresinde olabilecek en kenafir kadını ev sahibi diye bulduk" diye üzülmüştük. Fakat heyhat, zaman bize gerçekten insan sarrafı olmaktan ne denli uzak olduğumuzu gösterdi ve bizi utandırdı.
Her şeyden önce Angela teyze son derece anaçtı. Kaplan'a bir muz önermiş, 'yemez o' dememe rağmen Kaplan muzu komple indirmişti. Encıla'nın 3 dişi torunu ile oynarken yediği bir kafa darbesi sonucunda mefta olmuş, azıcık samimiyet kurunca bize eli ile ağzını kapata kapata 'Her hafta piyango oynuyorum, bana vursa da dişlerimi yaptırsam, çok kötü hissediyorum kendimi..' demişti. O finansal zorluğun içinde kardeşim Naz'a temiz ve yeni çarşaflar almış, birlikte bu çarşafları sermişlerdi. Çarşaf serme konusundaki kolay yöntemleri henüz 2 sene önce öğrenmiş olan Encıla Naz'ın zaten bundan haberdar olması karşısında adeta şoka girmişti.
Kendisini son gördüğümde, 'Piyango bana çıkarsa siz de göreceğim adamların listesindesiniz kızlar, size piyango çıkarsa siz de beni görün e mi?' dedi ve o an kadına sarılasım geldi. Türkiye'deki villaları görüp çok beğenmiş, piyango vurursa Türkiye'den villa alacakmış Angela. Bir kere daha önyargıma lanet ettim. Ne var kadın dişsizse, ne var İrlandalı ise? hmm.
Zaten şu ülkede tanıma şansına eriştiğim 'iyi insanlar' o kadar iyiydi ki her seferinde kendimden utandım. En masum arkadaş sohbetlerinde bile şaka yollu gavur diye andığımız bu insanların yüzde sekseni kendinden başka kimseyi umursamıyor olabilir ama öyleleri var ki iyiliğin dili, ırkı olmadığının ayaklı kanıtları.
Kaplan'ın doğumundan 2 gün sonra evime gelen Kathy de bunlardan biri. O olmasaydı şu an çocuğumu emziremezdim. Sağolsun varolsun bütün iyi insanlar, mutlu yaşasınlar ve Allah onları hep korusun ki iyiliklerini sürdürebilsinler.