Üç haftalık dev iznime çıkmadan önce güzeller güzeli bu kedişi göndermesem olmazdı...
Senin agzını yirim be kedi. burnunu da sıkarım. Oyyh!
Senin agzını yirim be kedi. burnunu da sıkarım. Oyyh!
beklenmedik ölümlerin yarattığı şok dalgası
- Ocak 20, 2011
- By Ova (Excuse My Reading)
- 14 Comments
Salı gecesi dayımın 6.5 aydır evli olduğu yengemizi kaybettik. Kadıncağız sapasağlamdı, bir anda gitti. Neden olduğu henüz belli değil, kalp krizi büyük ihtimal, otopsi yaptılar ve haftaya belli olacakmış kesin sonucu.
Dün ikindi namazı ile defnettik, bütün herkes, şoka girmişti adeta. İnsanlar 6 ay önce düğününe geldikleri insanın bugün cenazesine geldiklerine inanamıyor, yaşlı kadınlar "takdir-i ilahı, sayılı günü varmış" kabullenişlerini sundukça, sevenlerin ve acıyanların hıçkırıkları hızlanıyordu. Hepimiz rüyada gibiydik, sanki içimizde biri dolaşmış, tek tek hepimize dokunup bizi uyku moduna sokmuştu. Sakin olabilenlerin hareketleri otomatikti, sakin kalamayanlarınsa trajik.
Daima gülmeye meyilli bir kaç yüzden akan korkunç çaresizliği görmek içimi acıttı.
Dayım çok mutluydu karısıyla. İlk evliliği çok ama çok kötü bitti, ikincisinde bulmuştu mutluluğu. Rahmetliyse hiç evlenmemişti, 42 yaşındaydı ve hayatı boyunca hasta annesine bakmış zavallı bir kadıncağızdı işte. Taa Diyarbakır'dan geldi İzmire gelin olmak için. Dün herkes, onun İzmire gelin gidiyorum diye ne kadar mutlu ve heyecanlı olduğundan bahsediyordu. Kadıncağız buraya, çok sevdiği, yaşamak istediği İzmir'e toprağa girmeye geliyormuş meğer. Kimin aklına gelirdi ki?
Evinde, buzdolabının üzerinde yeni yıl dileklerini yazmışlardı Karı - Koca. Onları okuyanların boğazları ayrı bir düğümlendi.
Yapacak hiçbir şey yok. Bol bol sabır dilemekten başka. Gerçekten artık her sabah uyandığımda, sağlıklı ve sağlam olduğumuza şükretmeye karar verdim.
Allah merhumenin mekanını cennet eylesin...
Dün ikindi namazı ile defnettik, bütün herkes, şoka girmişti adeta. İnsanlar 6 ay önce düğününe geldikleri insanın bugün cenazesine geldiklerine inanamıyor, yaşlı kadınlar "takdir-i ilahı, sayılı günü varmış" kabullenişlerini sundukça, sevenlerin ve acıyanların hıçkırıkları hızlanıyordu. Hepimiz rüyada gibiydik, sanki içimizde biri dolaşmış, tek tek hepimize dokunup bizi uyku moduna sokmuştu. Sakin olabilenlerin hareketleri otomatikti, sakin kalamayanlarınsa trajik.
Daima gülmeye meyilli bir kaç yüzden akan korkunç çaresizliği görmek içimi acıttı.
Dayım çok mutluydu karısıyla. İlk evliliği çok ama çok kötü bitti, ikincisinde bulmuştu mutluluğu. Rahmetliyse hiç evlenmemişti, 42 yaşındaydı ve hayatı boyunca hasta annesine bakmış zavallı bir kadıncağızdı işte. Taa Diyarbakır'dan geldi İzmire gelin olmak için. Dün herkes, onun İzmire gelin gidiyorum diye ne kadar mutlu ve heyecanlı olduğundan bahsediyordu. Kadıncağız buraya, çok sevdiği, yaşamak istediği İzmir'e toprağa girmeye geliyormuş meğer. Kimin aklına gelirdi ki?
Evinde, buzdolabının üzerinde yeni yıl dileklerini yazmışlardı Karı - Koca. Onları okuyanların boğazları ayrı bir düğümlendi.
Yapacak hiçbir şey yok. Bol bol sabır dilemekten başka. Gerçekten artık her sabah uyandığımda, sağlıklı ve sağlam olduğumuza şükretmeye karar verdim.
Allah merhumenin mekanını cennet eylesin...
Anti depresan niyetine dinliyoruz Björk'ten. İlaçların o rahatlatıcı sersemliği, insanı sonsuza genişletebilme kapasitesine inat mırıldanıyor bizim için: Possibly Maybe.
.
.
.
.........
.................
.........................
..............................
Probably no..
.
.
.
.........
.................
.........................
..............................
Probably no..
Pars vite et reviens tard & Mumu
- Ocak 16, 2011
- By Ova (Excuse My Reading)
- 3 Comments
Geçen hafta Digiturk Festivalde Pars vite et reviens tard / Have mercy on us all veya Türkçeye sunulan adı ile Ölüm Tohumları'nı izledim ve gayet beğendim..
Pariste bir modern zaman tellalı, halkın meydanda okunmasını istediği notları bıraktığı kutusundan çıkanları hergün kalabalığa okumaktadır. (insanlar bir de bahşiş bırakıyorlar, adamın ekmek kapısı bu) Fakat bir gün gelir, bu mesajların içinden kıyamet / felaket çığırtkanlığı yapan tehditvari mesajlar çıkmaya başlar... Bu ucubik notları yazan kimliği belirsiz manyak olayı daha da büyütüp apartmanların kapılarını işaretlemeye başlayınca işler çığrından çıkar. (Yönetmen Régis Wargnier)
Dün de Mumu / Matmazel Mumu isimli yine bir fransız filmi izledik Memo ile. Bu filmi Le Petite Nicolas tarzı bir şeydir diye umutla izlemeye başladım ama alakası yok. Küçük Roger, annesinden de babasından da kötü muamele görmekte, annesi babası onu evde istemediği için yatılı okulda okumaktadır. Fakat gittiği her okuldan atılmayı bir şekilde başarır. En sonunda Mumu adında hafif kafadan kontak bir öğretmenin bulunduğu okula gider ve Mumu ile Roger arasında bir sevgi filizlenir. (Çocuğu kimseler sevmemiş ne yapsın... ) bol bol dayak ve küçük çocuk aklı gariplikleri ile süslü "eh işte" bir film. (Yön. Joél Seria)
şu moviemax festival iyi oldu gerçekten. hep amerikan filmi izliyorduk şimdi değişik milletin filmlerini de seyretmeye başladık. Gerçi ben kapıyı fransız filmleri ile araladım, çok da fazla -başka- avrupa filmi izlemedim ama olsun. bu da bir başlangıç. memo'nun fransızcasını ilerletme aşkı yüzünden de fransızları tercih etmiş olabiliriz tabi! o da ayrı konu. neyse izlerseniz ilkini izleyin, iyi seyirler.
Pariste bir modern zaman tellalı, halkın meydanda okunmasını istediği notları bıraktığı kutusundan çıkanları hergün kalabalığa okumaktadır. (insanlar bir de bahşiş bırakıyorlar, adamın ekmek kapısı bu) Fakat bir gün gelir, bu mesajların içinden kıyamet / felaket çığırtkanlığı yapan tehditvari mesajlar çıkmaya başlar... Bu ucubik notları yazan kimliği belirsiz manyak olayı daha da büyütüp apartmanların kapılarını işaretlemeye başlayınca işler çığrından çıkar. (Yönetmen Régis Wargnier)
Yedibela Komserimiz, esas oglan.. |
Dün de Mumu / Matmazel Mumu isimli yine bir fransız filmi izledik Memo ile. Bu filmi Le Petite Nicolas tarzı bir şeydir diye umutla izlemeye başladım ama alakası yok. Küçük Roger, annesinden de babasından da kötü muamele görmekte, annesi babası onu evde istemediği için yatılı okulda okumaktadır. Fakat gittiği her okuldan atılmayı bir şekilde başarır. En sonunda Mumu adında hafif kafadan kontak bir öğretmenin bulunduğu okula gider ve Mumu ile Roger arasında bir sevgi filizlenir. (Çocuğu kimseler sevmemiş ne yapsın... ) bol bol dayak ve küçük çocuk aklı gariplikleri ile süslü "eh işte" bir film. (Yön. Joél Seria)
çatlak mumu çocuklara yaşam fonksiyonlarını yanlış amaçlarla kullanmalarının bedelini ödetiyor.. bol bol dayakla! |
Yeni yılda artık hayvanlara kötü davranılması ile ilgili haberleri görmemek ve paylaşmamak isterdim ama bu sanırım ne benim ne de hayvanseverlerin elinde değil.
Hasdal barınağında malesef barınak olmasını engelleyen olaylar dönüyor. İnsanlar her zamanki gibi hayvanların hissedebilen, yaşamaktan zevk alabiilen birer canlı olduğunu idrak etmekten aciz...
Lütfen siz, bunu bugün idrak edin ve hiçbir şey yapamıyorsanız bile bu haberi duyurun ve bir imza atın.
http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=548
Yaşam hakkına saygı...
Şehirleri hayvanların üzerine kurduk. Onları sokaklardan toplayıp ölüme terk etmek insanlığa yakışır mı?
Bir zamanlar kölelik normaldi. İnsanlığın tarihinde kara bir leke olarak kaldı kölelik sistemi.
bir gün gelecek bugün hayvanlara yapılan zulüm de bir insanlık ayıbı olacak. O günü bizim görmemiz bu gidişle imkansız. En azından bu ülkede...
Hasdal barınağında malesef barınak olmasını engelleyen olaylar dönüyor. İnsanlar her zamanki gibi hayvanların hissedebilen, yaşamaktan zevk alabiilen birer canlı olduğunu idrak etmekten aciz...
Lütfen siz, bunu bugün idrak edin ve hiçbir şey yapamıyorsanız bile bu haberi duyurun ve bir imza atın.
http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=548
Yaşam hakkına saygı...
Şehirleri hayvanların üzerine kurduk. Onları sokaklardan toplayıp ölüme terk etmek insanlığa yakışır mı?
Bir zamanlar kölelik normaldi. İnsanlığın tarihinde kara bir leke olarak kaldı kölelik sistemi.
bir gün gelecek bugün hayvanlara yapılan zulüm de bir insanlık ayıbı olacak. O günü bizim görmemiz bu gidişle imkansız. En azından bu ülkede...
Çok hastayım, sabah kafam tuğla gibiydi eve geldim...
bugün yatızlama var. gribal yatızlama.
bugün yatızlama var. gribal yatızlama.
tecrübe dediğin bok gibi bir şey
- Ocak 12, 2011
- By Ova (Excuse My Reading)
- 2 Comments
Tecrübe sahibi olmak için tabiri caizse kıçımızı yırtıyoruz, kendimizi paralayıp duruyoruz. Bir tek ben miyim tecrübe olmadığında daha mutlu ve huzurlu olduğunu düşünen?
Klasik geyik, bildikçe bilmediklerin gözüne daha büyük görünüyor. Yani beynindeki gedikleri doldurdukça beyninin aslında ufacık olduğunu ve bilmen gereken şeylerin, görmen gerekenlerin, yaşaman gerekenlerin bırak beynine sığmayı, ömrünün sonuna bile yetişmeyeceğini fark ediyorsun.
Sonra geriye dönmek istiyorsun. Boşluğu özlüyorsun, huzurlu, farkındalıksız, tekin boşluğu. Ama tabi ki hayat bir oyun değil, quick save/ load seçenekleri yok. Mecbur, böyle yaşamak zorundasın.
Klasik geyik, bildikçe bilmediklerin gözüne daha büyük görünüyor. Yani beynindeki gedikleri doldurdukça beyninin aslında ufacık olduğunu ve bilmen gereken şeylerin, görmen gerekenlerin, yaşaman gerekenlerin bırak beynine sığmayı, ömrünün sonuna bile yetişmeyeceğini fark ediyorsun.
Sonra geriye dönmek istiyorsun. Boşluğu özlüyorsun, huzurlu, farkındalıksız, tekin boşluğu. Ama tabi ki hayat bir oyun değil, quick save/ load seçenekleri yok. Mecbur, böyle yaşamak zorundasın.
ben bebek istiyorum galiba. bacaklarımın arasından hayat çıksın istiyorum. ne olacak şimdi.
makinenizi yeniden başlattınız mı?
bu sanırım teknik servis ekibinde çalışan bir bireyin hayatı boyunca ağzından en çok çıkan sorudur..
ve ben bu soruyu kendim çok sormasam da günde en az 5-6 defa duyuyorum, ama keşke duymasam.
onun yerne şunu duysam mesela: fırfırlı bonbonlarınızı ağzınıza attıktan sonra, 5 dk bekleyip pembe köpüklü havuza girdiniz mi?
bu sanırım teknik servis ekibinde çalışan bir bireyin hayatı boyunca ağzından en çok çıkan sorudur..
ve ben bu soruyu kendim çok sormasam da günde en az 5-6 defa duyuyorum, ama keşke duymasam.
onun yerne şunu duysam mesela: fırfırlı bonbonlarınızı ağzınıza attıktan sonra, 5 dk bekleyip pembe köpüklü havuza girdiniz mi?
bana çaresizliğimizi anımsatma
sellerden ve yangınlardan kurtuluşumuz olmadığını
dağların yanında ufacık kaldığımızı...
rüzgar estiğinde kaçacak yer aradığımızdan söz etme
söz etme kedi kadar bile gücümüz olmadığını doğanın göbeğinde
kendimi çıplak hissediyorum
yapraksız bir dal gibi.
arsız, yorgun, kırık bir dal
usanmış çarpmaktan pencerelere
rüzgarla
cama çarptıkça
daha çaresiz,
sokuluyor geceye.
bana çaresizliğimizi anımsatma.
hele insan olduğumu unutmaya çalışırken
hiç yapma.
sellerden ve yangınlardan kurtuluşumuz olmadığını
dağların yanında ufacık kaldığımızı...
rüzgar estiğinde kaçacak yer aradığımızdan söz etme
söz etme kedi kadar bile gücümüz olmadığını doğanın göbeğinde
kendimi çıplak hissediyorum
yapraksız bir dal gibi.
arsız, yorgun, kırık bir dal
usanmış çarpmaktan pencerelere
rüzgarla
cama çarptıkça
daha çaresiz,
sokuluyor geceye.
bana çaresizliğimizi anımsatma.
hele insan olduğumu unutmaya çalışırken
hiç yapma.
Pezevenk kedilerden oluşan bir demet cuma güzeli sunmak istiyorum size. Bu mendebur kıl yumaklarının çeşitli oyuncaklara karşı olan zaafları, uyanık ve yetenekli bir fotoğrafçı tarafından Airborne Cats adı verilen bir fotograf setine dönüştürülmüş. (aslında bu yeni değil ama geçen gün yine önüme geldi, dayanamadım...)
Tuhaf olan şu ki, en domçik kedi bile duvarlarda gezebiliyor, havalarda zıplayabiliyor, taklalar atabiliyor adeta...
Kedi doğmak varmış be!
setteki diğer fotolara şuradan ulaşabilirsiniz
Tuhaf olan şu ki, en domçik kedi bile duvarlarda gezebiliyor, havalarda zıplayabiliyor, taklalar atabiliyor adeta...
Kedi doğmak varmış be!
setteki diğer fotolara şuradan ulaşabilirsiniz
burası iyice "sevgili günlük" oldu ama olmak zorunda.
Düşünüyorum da, burası gerçekten de benim günlüğüm, sırdaşım, geçmişimin aynası olmalı.
Az evel büyük bir sınav verdim ve umarım iyi vermişimdir bu insanlık sınavını...
birbirlerinde rahmet ve korku arayan kalabalık öksüzlere ait şiirimi okumak içinse şuraya tıklayabilirsiniz..
neticede ne olmuş yani? özet geçelim: bok gibiyim bok...bok!
Düşünüyorum da, burası gerçekten de benim günlüğüm, sırdaşım, geçmişimin aynası olmalı.
Az evel büyük bir sınav verdim ve umarım iyi vermişimdir bu insanlık sınavını...
birbirlerinde rahmet ve korku arayan kalabalık öksüzlere ait şiirimi okumak içinse şuraya tıklayabilirsiniz..
neticede ne olmuş yani? özet geçelim: bok gibiyim bok...bok!
her güzel şey bir gün güzel olmaktan çıkıyor ve eski hep buruk kalıyor...