Osmanlı'nın Viyana'yı alamaması beni derinden yaralıyor, hiç söylemiş miydim?
- Haziran 27, 2017
- By Ova (Excuse My Reading)
- 1 Comments
Efendim, bize yeni bir si-ay-o geldi. Yani herkes nefret ettiği için kampüsteki en öte, en eski binaya tıkılmış bilişimcilere yepyeni bir müdür. Kurbagalarin krali gibi. Gıcır gıcır yeni adam, 2017 model. Hemi de Alman! Çok pardon, Avusturyalı.
Eski müdür daha 2 hafta önce gitti ama adamın yüzünü hatırlamıyorum. Anılarımda dikdörtgen bir takım elbisesi olarak yer alacak beyaz saçlı, çok etliye sütlüye bulaşmayan bir adamcağızdı sağolsun.
Yeni müdürümüz ise oldukça havalı. O kadar Alman bir ismi var ki, adını telafuz ettiğimde Deutschland, uber alles ulan!! diye nara atasımız geliyor. İngilizlerin Alman'lara karşı: BU KADAR ÇALIŞKAN VE DISIPLINLI OLMAK ZORUNDA MISIN GERCEKTEN CANIM? gibi italik duran bir bakış açısı var. Çok çalışana, işinin peşinde koşana, he is a bit german dediklerini duymuşluğum var. YeniMüdürBey de bu Alman ekolunden, belli. Adam her 4 senede bir iş değiştirerek kariyer basamaklarını tırmanmış.
Neyse eleman gelir gelmez bütün bilişim takımına maili çaktı; Bana 200 kelimeyi aşmayacak şekilde, genel ifadeler kullanmadan kendinizi tanıtır mısınız, please. Oha, başka emrin? biz burada tüm bir gün bilgisayar biliminin dibine vuruyoruz, sen kimsin be adam? diyemeyen British dostlarıma darbeli matkap etkisi yapan bu email, Allahıma çok şükür hala 'Amaaaaaaaaaaan en kötü kovulurum, ne olacak ' mottosuyla yaşayabilen Ova ablanıza zor gelmedi. Bu email 9:20'de mi geldi, 9:32'de ben 72 kelimelik cevabımı yollamıştım bile. İş yerinde duruma göre vitesi alçaltıp yükselterek tam bir dolmuş şoförü havasında yaşayan, azıcık aşım kaygısız başım diyen benliğime 72 kelime yeterdı de artardı bile. Uzun lafın kısası iyidir.
Tabii diğer arkadaşlarım 10 günlük cevap gönderme süresini bolca kullanıp şöyle mi yazsam böyle mi, dur bi okuyayım sana muhabbetleri ile dolup taştılar. İnsanlardaki bu müdürseviciliği anlamıyorum. Lan eşek kadar adamsın, kocamansın yani. Senden bir üst rütbedekine güzel gözükme isteği neden? Tamam hepimiz takdir edilmek istiyoruz ama iş yerinde şu yöneticilerine onaylayan köpek gibi kafa sallayanlara acayip tilt oluyorum. Hayır bir de burası üniversite yani, neyin hırsı bu, sanki rektör olacak pezevenk. Sanki her sene kep fırlatıyoruz. Hiçbir şey olmuyor proje bitince.
Neyse benim 72 kelimem bizim YeniMüdürBey'e ulaşır ulaşmaz bana bir meeting request geldi. Amanin! bir de yüzyüze tanışma seromonisi olacakmış herkesle! Tek tek! Orrayt dedik, ona da tamam. Gün ve saat geldi çattı, görüşmeye de gittim. Oda sıcak mı sıcak, insan pencereyi açar, bayılacağım sıcaktan. Adam metalden yapılmış gibi genişlemiş, oturuyor sandalyesinde. Acayip misin arkadaşım, PENCEREYI ACSANA diyemedim dostlar. Diyemedim. Hani Terminator'un ikinci filminde kötü bir robot vardı, bildiniz mi? Hani pezoyu ateşe atıyorlardı, kaynar kazanlarda yakıyorlardı da ölmüyordu, bir de ölmediği yetmezmiş gibi aynı donuk yüz ifadesi ile hiç mimik kasmadığı halde, ŞİMDİ SIÇTIM BABANIZIN KEMİĞİNE diyerek çıkıyordu bütün musibetlerin içinden. Hah, işte o herifin bir üst modeli, ete kemiğe bürünmüş hamam gibi odanın içinde beni bekliyormuş arkadaşlar. Pencereyi açsa, secde-i şüküre ineceğim yere, o denli sıcak. Adam da bir o kadar soğuk. Adama ping atsam, gebereceksin köpekkkk diye kalkıp tokat atacak yani o derece. Hello mello bir şeyler dedi, duruyor hemşo. Benim konuşmamı bekliyor. Soru sormaya tenezzül edebileceğim bir varlık değilsin, konuş ve git diyor adeta. O ana dek heyecan falan yapmamıştım, iş görüşmesine girecek kertenkeleler gibi etrafta koşuşan veya diğer kampüsten gelip 'burada olduğu günler odasından çıkıp bi selam vermiyor abi!' diyen arkadaşlarım bile bende heyecan uyandırmaya yetmemişti. İyi bok yemişim gerçekten, hiçbir şey planlamadan, bir defter kalem bile almadan adamın yanına gitmekle. Odaya girerken Spice Girls'teki Crazy spice kadar mutlu mesuttum, adamla geçirdiğim ilk 2 dakikada 'ben insan değil miyim' diye diz çökmüş yerde sürünen İbrahim Tatlıses'e dönüştüm. Zaten her dara girdiğimde sağolsun Türk Arabesk kronolojisi imdadıma yetişiyor, eksik olmasınlar iyi fon müziği oluyorlar tüm sosyal kabızlıklarıma.
Efendim ben oradan bir konuşmaya başladım, Am I not Human diye sormadım tabii, ben sharepointciyim burada, çok seviyorum, bildiğin gibi değil, yardırıyorum, şöyle upgrade ettim, böyle formlar yaptım diye anlatıyorum, Terminator karşımda yüz kası bile oynatmadan dinliyor. O put gibi durdukça ben konuşuyorum, konuştukça da saçmalama girdabına batıyorum. Kafamın içinde hızlıca düşünüp kendime dışarıdan baktım şöyle bir, adamdan önce ben gıcık oldum kendime. Salak salak SharePoint anlatıyorum adama. Neyse sonra o da biraz konuştu. SharePoint projesi yapmış geldiği yerde. Burada insanlara SharePointi sevdireceğiz dedi bana. Kesin bana gıcık oldu. Bir iki defa tersledi gibi geldi çünkü. Ne bu coşku lan, adam ol, adam! der gibi bakıyordu. Hakiketten ne bu coşku : Kendime soruyorum. Neden heyecanlanınca aniden panikli neşe geliyor bana? Adam Avusturyalı, inanın Mehter marşı çalarak girmeliydim. Your fathhhheer was Turrrrrkk if we went into Vienna demeliydim. Türkün gücünü gösteremediğim gibi, maymunun .ötünü gördüm bizzat. En son toparlamak için, bana güvenebilirsin beybi, I want to take responsibiliti gibi bir şey dedim. TABİİ Kİ ALACAKSIN BU SENİN İŞİN ZATEN dedi bana adam ya la!!! Öyle boynu bükükler gibi kaldım, sürüne sürüne çıktım yanından adamın.
Şimdi sağda solda, bu yeni müdür is a bit too german, oh my god nothing is good enough for him falan diye dolaşıyorlar, bu adam var ya ağrısız başıma ağrı olacak, lan allahın cezası osmanlı, niye geçemediniz o Viyana'yı diye ömrümde ilk kez dövüneceğim galiba!
Eski müdür daha 2 hafta önce gitti ama adamın yüzünü hatırlamıyorum. Anılarımda dikdörtgen bir takım elbisesi olarak yer alacak beyaz saçlı, çok etliye sütlüye bulaşmayan bir adamcağızdı sağolsun.
Yeni müdürümüz ise oldukça havalı. O kadar Alman bir ismi var ki, adını telafuz ettiğimde Deutschland, uber alles ulan!! diye nara atasımız geliyor. İngilizlerin Alman'lara karşı: BU KADAR ÇALIŞKAN VE DISIPLINLI OLMAK ZORUNDA MISIN GERCEKTEN CANIM? gibi italik duran bir bakış açısı var. Çok çalışana, işinin peşinde koşana, he is a bit german dediklerini duymuşluğum var. YeniMüdürBey de bu Alman ekolunden, belli. Adam her 4 senede bir iş değiştirerek kariyer basamaklarını tırmanmış.
Neyse eleman gelir gelmez bütün bilişim takımına maili çaktı; Bana 200 kelimeyi aşmayacak şekilde, genel ifadeler kullanmadan kendinizi tanıtır mısınız, please. Oha, başka emrin? biz burada tüm bir gün bilgisayar biliminin dibine vuruyoruz, sen kimsin be adam? diyemeyen British dostlarıma darbeli matkap etkisi yapan bu email, Allahıma çok şükür hala 'Amaaaaaaaaaaan en kötü kovulurum, ne olacak ' mottosuyla yaşayabilen Ova ablanıza zor gelmedi. Bu email 9:20'de mi geldi, 9:32'de ben 72 kelimelik cevabımı yollamıştım bile. İş yerinde duruma göre vitesi alçaltıp yükselterek tam bir dolmuş şoförü havasında yaşayan, azıcık aşım kaygısız başım diyen benliğime 72 kelime yeterdı de artardı bile. Uzun lafın kısası iyidir.
Tabii diğer arkadaşlarım 10 günlük cevap gönderme süresini bolca kullanıp şöyle mi yazsam böyle mi, dur bi okuyayım sana muhabbetleri ile dolup taştılar. İnsanlardaki bu müdürseviciliği anlamıyorum. Lan eşek kadar adamsın, kocamansın yani. Senden bir üst rütbedekine güzel gözükme isteği neden? Tamam hepimiz takdir edilmek istiyoruz ama iş yerinde şu yöneticilerine onaylayan köpek gibi kafa sallayanlara acayip tilt oluyorum. Hayır bir de burası üniversite yani, neyin hırsı bu, sanki rektör olacak pezevenk. Sanki her sene kep fırlatıyoruz. Hiçbir şey olmuyor proje bitince.
Neyse benim 72 kelimem bizim YeniMüdürBey'e ulaşır ulaşmaz bana bir meeting request geldi. Amanin! bir de yüzyüze tanışma seromonisi olacakmış herkesle! Tek tek! Orrayt dedik, ona da tamam. Gün ve saat geldi çattı, görüşmeye de gittim. Oda sıcak mı sıcak, insan pencereyi açar, bayılacağım sıcaktan. Adam metalden yapılmış gibi genişlemiş, oturuyor sandalyesinde. Acayip misin arkadaşım, PENCEREYI ACSANA diyemedim dostlar. Diyemedim. Hani Terminator'un ikinci filminde kötü bir robot vardı, bildiniz mi? Hani pezoyu ateşe atıyorlardı, kaynar kazanlarda yakıyorlardı da ölmüyordu, bir de ölmediği yetmezmiş gibi aynı donuk yüz ifadesi ile hiç mimik kasmadığı halde, ŞİMDİ SIÇTIM BABANIZIN KEMİĞİNE diyerek çıkıyordu bütün musibetlerin içinden. Hah, işte o herifin bir üst modeli, ete kemiğe bürünmüş hamam gibi odanın içinde beni bekliyormuş arkadaşlar. Pencereyi açsa, secde-i şüküre ineceğim yere, o denli sıcak. Adam da bir o kadar soğuk. Adama ping atsam, gebereceksin köpekkkk diye kalkıp tokat atacak yani o derece. Hello mello bir şeyler dedi, duruyor hemşo. Benim konuşmamı bekliyor. Soru sormaya tenezzül edebileceğim bir varlık değilsin, konuş ve git diyor adeta. O ana dek heyecan falan yapmamıştım, iş görüşmesine girecek kertenkeleler gibi etrafta koşuşan veya diğer kampüsten gelip 'burada olduğu günler odasından çıkıp bi selam vermiyor abi!' diyen arkadaşlarım bile bende heyecan uyandırmaya yetmemişti. İyi bok yemişim gerçekten, hiçbir şey planlamadan, bir defter kalem bile almadan adamın yanına gitmekle. Odaya girerken Spice Girls'teki Crazy spice kadar mutlu mesuttum, adamla geçirdiğim ilk 2 dakikada 'ben insan değil miyim' diye diz çökmüş yerde sürünen İbrahim Tatlıses'e dönüştüm. Zaten her dara girdiğimde sağolsun Türk Arabesk kronolojisi imdadıma yetişiyor, eksik olmasınlar iyi fon müziği oluyorlar tüm sosyal kabızlıklarıma.
Efendim ben oradan bir konuşmaya başladım, Am I not Human diye sormadım tabii, ben sharepointciyim burada, çok seviyorum, bildiğin gibi değil, yardırıyorum, şöyle upgrade ettim, böyle formlar yaptım diye anlatıyorum, Terminator karşımda yüz kası bile oynatmadan dinliyor. O put gibi durdukça ben konuşuyorum, konuştukça da saçmalama girdabına batıyorum. Kafamın içinde hızlıca düşünüp kendime dışarıdan baktım şöyle bir, adamdan önce ben gıcık oldum kendime. Salak salak SharePoint anlatıyorum adama. Neyse sonra o da biraz konuştu. SharePoint projesi yapmış geldiği yerde. Burada insanlara SharePointi sevdireceğiz dedi bana. Kesin bana gıcık oldu. Bir iki defa tersledi gibi geldi çünkü. Ne bu coşku lan, adam ol, adam! der gibi bakıyordu. Hakiketten ne bu coşku : Kendime soruyorum. Neden heyecanlanınca aniden panikli neşe geliyor bana? Adam Avusturyalı, inanın Mehter marşı çalarak girmeliydim. Your fathhhheer was Turrrrrkk if we went into Vienna demeliydim. Türkün gücünü gösteremediğim gibi, maymunun .ötünü gördüm bizzat. En son toparlamak için, bana güvenebilirsin beybi, I want to take responsibiliti gibi bir şey dedim. TABİİ Kİ ALACAKSIN BU SENİN İŞİN ZATEN dedi bana adam ya la!!! Öyle boynu bükükler gibi kaldım, sürüne sürüne çıktım yanından adamın.
Şimdi sağda solda, bu yeni müdür is a bit too german, oh my god nothing is good enough for him falan diye dolaşıyorlar, bu adam var ya ağrısız başıma ağrı olacak, lan allahın cezası osmanlı, niye geçemediniz o Viyana'yı diye ömrümde ilk kez dövüneceğim galiba!