Nasıl da mutluyum bugün, Anglesey Abbey'e gelmişim, çocuk uyumuş, hem de derin uykuda. önce kafeteryaya gidip homo yumulus modunda bir löp löp bir güzel yemek yedim. zaten anglesey abbey dediğin yer, 90lık nine dedelerle doğum iznindeki annelerin mekanı. azıcık güneş açtı mı soğuk çük dondurup düşürecek kıvamda olsa bile bir sürü bebek arabası, bir dünya aheste aheste yürüyen pamuk pinpon dede nine... efendim o kalabalığın içinde hömür hömür yemek yiyorum, çocuğum uyuyor diye bir de gülücükler atıyorum etrafa. sanki bill gates'im anasını satayım dakika başı para kazanıyormuş gibi kahvemi de höpürdettikten sonra ayıp olmasın hadi, kalkıp dolaşayım diye kafeteryayı terk eyleyerek bahçelere daldım.
ayran budalası gibi her gördügüme helööğğ lavli deyy diye geze geze bahçede 3-5 tur attım, 1.5 saat geçmiş öylece. birden karşıdan küçük bahçe arabalarından biri tırım tırım tırım gelip yanımda durdu. 'ya içerde biri çanta unutmuş, çantanın içindeki kimliklere baktık, sizi resminizden tanıdım' diyo adam. artık 'vay anasını, her şey ne de sorunsuz gidiyor çocuk da uyudu, karnım tok sırtım da pek' diye aval aval çantasız dolaştığımı fark etmeden dolandığıma mı yanayım yoksa içinde kredi kartlarım, oturma vizemin, ehliyetimin olduğu çanta/cüzdanımın sağ salim bulunduğuna mı sevineyim? bir de bu kadar eşref-i mahlukat içinde beni nasıl tanıdı bu adam, diye de ince ince bir düşündüm. ya bizim bebek arabasından tanıdı, ya pembe montumdan, ya da haftada bir gelip aksanla çakıverdiğim hellolardan.
ulen zaten bankta oturanları görüp özenmiş, iki dakika oturayım o güzel manzarada kitap okuyayım şekil olsun diye oturmuştum, o iki dakikada yarım sayfa okuyamadan mabadım soğuktan zonklamaya başladı diye kalkmış yaldır yaldır yürüyerek ısınmaya çalışıyordum, çok teşekkür ederim 'çantam içeride mi şimdi? amaneeeyy' diye paçalarıma öyle bir ateş düşürdünüz ki, veri veri tenks diyerek herifi kucaklayacaktım. sonra ne mi oldu? gittim çantamı aldım, kontrol ettim her şey yerinde, çantayı veren yaşlı kadın da 'ooo baby brain' diyerek her zamanki ingiliz anlayışlılığı ile başımı okşadı, ama arkamdan kesin gülmüşlerdir valla. peh.
nafile kitap okuma çabalarım
5 yorum
:>:>:> hahah
YanıtlaSilMerhaba, blogunuzu uzun zaman önce daha lisans bebesiyken keşfetmiştim büyüdüm işe girdim arada okumayı bıraktıysamda (hey hat hayat işte) hala fırsat buldukça okuyorum yazdıklarınızı. Şimdi diyeceksiniz ki hayırdır kardiş madem o kadar zamandır okuyordun niye bi yorumcuk atmadın diye. İşte utangaç bi mizacım var biraz ondan. Neyse uzun lafın kısası teşekkür etmek ve yazdıklarınızı beğendiğimi söylemek için bir yorum olsun bırakayım dedim. (azıcık konu dışı olsa da) Kapitoya Ankaradan öpücükler yolluyor ve sizlere bol neşe diliyorum :)
YanıtlaSilgecmis olsun ucuz atlatmissin. var o baby brain gercekten ve oyle bebek 1 yasina girsin gececek diye birsey yok, mujdemi isterim :))).
YanıtlaSilAybüke çok teşekkür ederim. Okunduğunu bilmek çok güzel bir duygu. yakında yeni bir blog açacağım sanırım Kaplan'la olan maceralarımı yazmak için :)
YanıtlaSilSüper o zaman :D yeni maceralarınızı da okumayı çok isterim (Aybüke ben bu arada ;))
YanıtlaSilen derin düşüncelerini dök bebeğim